English    Türkçe    فارسی   

4
1670-1679

  • Musa, büyü de insanı şaşırtır... Ben ne yapayım ne işleyeyim? Halk, mucizeyle büyüyü ayırt edemez ki dedi. 1670
  • گفت موسی سحر هم حیران‌کنیست ** چون کنم کین خلق را تمییز نیست
  • Allah dedi ki: O fark edişi ben onlarda izhar eder, doğruyu eğriyi ayırt edemeyen aklı görür, bilir bir hale getiririm.
  • گفت حق تمییز را پیدا کنم ** عقل بی‌تمییز را بینا کنم
  • Onlar deniz gibi köpürdüler ama korkma ya Musa, sen üstün olacaksın!
  • گرچه چون دریا برآوردند کف ** موسیا تو غالب آیی لا تخف
  • Sihir, zamanında övünülecek bir şeydi... Fakat asâ ejderha olunca bütün sihirler utanılır bir şey oluverdi!
  • بود اندر عهده خود سحر افتخار ** چون عصا شد مار آنها گشت عار
  • Herkes güzellik şirinlik dâvasındadır ama şirinliklere mihenk taşı ölümdür!
  • هر کسی را دعوی حسن و نمک ** سنگ مرگ آمد نمکها را محک
  • Büyü de geçti gitti, Musa’nın mucizesi de... Her ikisinin de varlık damından leğenleri düştü! 1675
  • سحر رفت و معجزه‌ی موسی گذشت ** هر دو را از بام بود افتاد طشت
  • Büyü leğeninin sesinden yalnız lanet kaldı; din leğeninin sesinden de yalnız yücelik!
  • بانگ طشت سحر جز لعنت چه ماند ** بانگ طشت دین به جز رفعت چه ماند
  • Mihenk taşı, erkekte de yok, kadında da... O gizli kalmış; artık ey kalp, gel, safa karış da lâf et, tam sırası!
  • چون محک پنهان شدست از مرد و زن ** در صف آ ای قلب و اکنون لاف زن
  • Lâfın tam zamanı şimdi... Çünkü mihenk yok ortada, artık seni yüce tutarlar, elden ele gezersin ey kalp!
  • وقت لافستت محک چون غایبست ** می‌برندت از عزیزی دست دست
  • Kalp her an gururlanır da der ki ben daima senin gibiyim a altın... ne vakit senden aşağıyım ki?
  • قلب می‌گوید ز نخوت هر دمم ** ای زر خالص من از تو کی کمم