English    Türkçe    فارسی   

4
173-182

  • Gevşek ayaklı akıl, testinin daima ırmaktan kırılmadan sapasağlam gelemeyeceğini bilmiyordu ki!
  • آن نمی‌دانست عقل پای‌سست ** که سبو دایم ز جو ناید درست
  • Fakat bu sefer kaza ve kader, onu öyle bir daraltmış, münafıkı ansızın ölüm nasıl yakalarsa öyle bir sıkı yakalamıştı ki!
  • آنچنانش تنگ آورد آن قضا ** که منافق را کند مرگ فجا
  • Ne yol vardır, ne yoldaş, ne de kurtulma imkânı... (münafık, böyle bir haldeyken) can alıcı melek de gelir çatar, canına el uzatır ya! 175
  • نه طریق و نه رفیق و نه امان ** دست کرده آن فرشته سوی جان
  • İşte kadın da o cefa odasında dostuyla belâlara uğramış, öylece âdeta kuruyup kalmıştı!
  • آنچنان کین زن در آن حجره جفا ** خشک شد او و حریفش ز ابتلا
  • Sofi, gönlünden, hay kâfirler hay... Size kin güdüp duruyorum ama hele sabredeyim.
  • گفت صوفی با دل خود کای دو گبر ** از شما کینه کشم لیکن به صبر
  • Şimdilik bunu bilmezlikten geleyim de herkes bu çanın sesini duymasın, diyordu.
  • لیک نادانسته آرم این نفس ** تا که هر گوشی ننوشد این جرس
  • Hak yolundaki er de size gizlice böyle kin güder... İstiska hastalığı gibi kinini yavaş yavaş, azar azar belirtir.
  • از شما پنهان کشد کینه محق ** اندک اندک هم‌چو بیماری دق
  • İstiskaya tutulan adam buz gibi her an erir durur... Fakat her an, kendisini daha iyiceyim sanır! 180
  • مرد دق باشد چو یخ هر لحظه کم ** لیک پندارد بهر دم بهترم
  • Hani, “sırtlan nerede? Burada yok yahu” diye aranırlar da sırtlan bu söze inanır, bu suretle tutulur, avlanır ya!
  • هم‌چو کفتاری که می‌گیرندش و او ** غره‌ی آن گفت کین کفتار کو
  • Kadının evinde de gizlenecek bir yer; bir tümsek, bir aralık, yukarıya çıkacak bir yol yoktu.
  • هیچ پنهان‌خانه آن زن را نبود ** سمج و دهلیز و ره بالا نبود