English    Türkçe    فارسی   

4
1730-1739

  • Çünkü bulut verir ama ağlaya ağlaya verir... Hâlbuki senin elin, gülerek biteviye sofralar yayar” dedi. 1730
  • زانک ابر آنچ دهد گریان دهد ** کف تو خندان پیاپی خوان نهد
  • Mektubun zahiri medihti ama o medihlerden kızgınlığının kokusu duyuluyordu.
  • ظاهر رقعه اگر چه مدح بود ** بوی خشم از مدح اثرها می‌نمود
  • Senin işin de tıpkı onun işi gibi nursuz ve çirkin... Çünkü sen, yaradılış nurundan uzaksın, uzak!
  • زان همه کار تو بی‌نورست و زشت ** که تو دوری دور از نور سرشت
  • Bayağı kişilerin işi kesatlıdır... Taze meyve gibi o, çabucak bozulur, çürür!
  • رونق کار خسان کاسد شود ** هم‌چو میوه‌ی تازه زو فاسد شود
  • Dünyanın parlaklığı ve revacı da ondan kesat bulur... Çünkü o, oluş ve bozulmuş âlemindendir.
  • رونق دنیا برآرد زو کساد ** زانک هست از عالم کون و فساد
  • Methedende kin oldu mu onun karihasından doğan medihler, insana hoş gelmez! 1735
  • خوش نگردد از مدیحی سینه‌ها ** چونک در مداح باشد کینه‌ها
  • Gönül, kinden, pislikten arın da sonra çevikçe hamd suresini oku!
  • ای دل از کین و کراهت پاک شو ** وانگهان الحمد خوان چالاک شو
  • Ağzınla hamd ediyorsun ama için bunu reddetmede... Dilindeki hamd, ya şeytanlıktır, ya efsun!
  • بر زبان الحمد و اکراه درون ** از زبان تلبیس باشد یا فسون
  • İşte onun için Allah “Ben dışa bakmam, içe bakarım” dedi.
  • وانگهان گفته خدا که ننگرم ** من به ظاهر من به باطن ناظرم
  • Şerefini korumak için medihlerde bulunan, fakat içinden dert ve elem kokusu duyulan, hırkasının eksikliğinden o şükürlerin lâftan, yalandan ibaret olduğu anlaşılan övücü
  • حکایت آن مداح کی از جهت ناموس شکر ممدوح می‌کرد و بوی اندوه و غم اندرون او و خلاقت دلق ظاهر او می‌نمود کی آن شکرها لافست و دروغ
  • Birisi, Irak’tan bir hırkayla çıkageldi. Dostları, ayrılığını sordular;
  • آن یکی با دلق آمد از عراق ** باز پرسیدند یاران از فراق