English    Türkçe    فارسی   

4
200-209

  • Bizim istediğimiz şey, yalnız kapalı, temiz ve namuslu oluşudur. Zaten iki âlemde de kurtuluş, bununla olur.” dedi. 200
  • قصد ما سترست و پاکی و صلاح ** در دو عالم خود بدان باشد فلاح
  • Sofi, yine yoksulluk özrünü ortaya koydu; bunu gizli kalmasın diye tekrar tekrar anlattı.
  • باز صوفی عذر درویشی بگفت ** و آن مکرر کرد تا نبود نهفت
  • Kadın dedi ki: “Ben de bunu tekrarladım, çeyizimizin olmadığını iyice anlattım.
  • گفت زن من هم مکرر کرده‌ام ** بی‌جهازی را مقرر کرده‌ام
  • Fakat onun inanışı dağdan da sağlam... Yüzlerce yoksulluktan bile şikâyet etmiyor.
  • اعتقاد اوست راسختر ز کوه ** که ز صد فقرش نمی‌آید شکوه
  • Benim istediğim şey namustur, sizden dilediğim doğruluktur, himmettir deyip duruyor.”
  • او همی‌گوید مرادم عفتست ** از شما مقصود صدق و همتست
  • Sofi dedi ki: “Zaten çeyizimizi, malımızı gördü... Gizli aşikâr başka neyimiz varsa onları da hep görür. 205
  • گفت صوفی خود جهاز و مال ما ** دید و می‌بیند هویدا و خفا
  • İşte daracık bir evimiz, bir kişi sığacak kadar bir yerimiz var... Öyle dar ki orada bir iğne bile gizlenemez.
  • خانه‌ی تنگی مقام یک تنی ** که درو پنهان نماند سوزنی
  • Temizliğe, kapalılığa, namuslu oluşa gelince: o, bunu zaten bilir!
  • باز ستر و پاکی و زهد و صلاح ** او ز ما به داند اندر انتصاح
  • Kapalılığını, örtülü ve namuslu oluşunu o, önünde de, sonunda da, başında da, nihayetinde de bizden daha iyi bilir, bizden daha iyi görür.
  • به ز ما می‌داند او احوال ستر ** وز پس و پیش و سر و دنبال ستر
  • Zaten kızımızın çeyizi çimeni, aşçısı, işçisi olmadığı meydanda... İyi ve namuslu oluşuna gelince: o, bunu zaten bilir.
  • ظاهرا او بی‌جهاز و خادمست ** وز صلاح و ستر او خود عالمست