English    Türkçe    فارسی   

4
2079-2088

  • Şu anda onun kadehi, senin ağzında... Fakat kulak da kulağın nasibini ver, diyor!
  • بر دهان تست این دم جام او ** گوش می‌گوید که قسم گوش کو
  • Ey kulak, senin nasibin hararetlenip kızarmaktır... İşte hararet, işte sarhoşluk! Fakat kulak, ben bundan daha fazlasını istiyorum, harisim ben demekte! 2080
  • قسم تو گرمیست نک گرمی و مست ** گفت حرص من ازین افزون‌ترست
  • Mustafa aleyhisselâm’ın itiraz edene cevap vermesi
  • جواب گفتن مصطفی علیه‌السلام اعتراض کننده را
  • Şeker huylu Mustafa’nın huzurunda o Arap, sözü haddinden aşırınca,
  • در حضور مصطفای قندخو ** چون ز حد برد آن عرب از گفت و گو
  • O “Vecnecmi” padişahı, “Abese” sultanı, o soğuk nefesiyle “Sözün kâfi artık” diye dudağını ısırdı.
  • آن شه والنجم و سلطان عبس ** لب گزید آن سرد دم را گفت بس
  • Söylemesin diye elini ağzına koydu... Gizlileri bilen kişinin yanında nice bir söyleyip duracaksın?
  • دست می‌زند بهر منعش بر دهان ** چند گویی پیش دانای نهان
  • Kuru fışkıyı gözü açık erin önüne götürmüş, bunu misk yerine satın al diyorsun!
  • پیش بینا برده‌ای سرگین خشک ** که بخر این را به جای ناف مشک
  • Deve pisliğini burnunun altına koyuyor, bir de oh oh diyorsun a beyni kokmuş kişi! 2085
  • بعر را ای گنده‌مغز گنده‌مخ ** زیر بینی بنهی و گویی که اخ
  • A akılsız şaşı! Kötü kumaşın revaç bulsun diye bir de oh ohtur tutturmuşsun!
  • اخ اخی برداشتی ای گیج گاج ** تا که کالای بدت یابد رواج
  • Bu suretle bu tertemiz burnu aldatmak, o göklerin gül bahçelerinde yayılan eri kandırmak istiyorsun!
  • تا فریبی آن مشام پاک را ** آن چریده‌ی گلشن افلاک را
  • Onun yumuşaklığı, kendisini ahmak göstermede ama senin de kendini bir parçacık bilmen lazım!
  • حلم او خود را اگر چه گول ساخت ** خویشتن را اندکی باید شناخت