English    Türkçe    فارسی   

4
2167-2176

  • O mukallit, alâmet olarak delilden başka bir şey bilmediği için daima buna yol arar.
  • آن مقلد چون نداند جز دلیل ** در علامت جوید او دایم سبیل
  • Onun için bir işe girişeceksen o pire danış dedi.
  • بهر او گفتیم که تدبیر را ** چونک خواهی کرد بگزین پیر را
  • Çünkü o, taklit perdesinden çıkmış kurtulmuştur da ne varsa her şeyi Allah nuru ile görür.
  • آنک او از پرده‌ی تقلید جست ** او به نور حق ببیند آنچ هست
  • Onun pak nuru delilsiz, beyansız deriyi yırtar, içi meydana çıkarır. 2170
  • نور پاکش بی‌دلیل و بی‌بیان ** پوست بشکافد در آید در میان
  • Yalnız dışı görene göre kalp nedir, geçer altın ne? Hurma sepetinde ne var? O bilir.
  • پیش ظاهربین چه قلب و چه سره ** او چه داند چیست اندر قوصره
  • Nice altınları, hasetçi hırsızların elinden kurtulsun diye dumanla karartmışlardır.
  • ای بسا زر سیه کرده بدود ** تا رهد از دست هر دزدی حسود
  • Nice bakırlar vardır ki aklı kıt olanlara satsınlar diye onları altın suyuna batırmışlar, altın yaldızla yaldızlamışlardır.
  • ای بسا مس زر اندوده به زر ** تا فروشد آن به عقل مختصر
  • Biz bütün ülkelerin iç yüzünü görenleriz... Gönlü görürüz, dış yüzüne bakmayız biz!
  • ما که باطن‌بین جمله‌ی کشوریم ** دل ببینیم و به ظاهر ننگریم
  • Zahirin etrafında dönüp dolaşan kadılar, zahiri görünüşe göre hükmederler. 2175
  • قاضیانی که به ظاهر می‌تنند ** حکم بر اشکال ظاهر می‌کنند
  • Birisi şahadet getirdi, imanını gösteren bir şey yaptı mı bunlar, derhal o adamın mümin olduğuna hükmederler.
  • چون شهادت گفت و ایمانی نمود ** حکم او مومن کنند این قوم زود