English    Türkçe    فارسی   

4
2190-2199

  • O kendisine inanmıştır... Sizde onun canının yayıldığı nura, o nur âlemince inanın. 2190
  • مومن خویشست و ایمان آورید ** هم بدان نوری که جانش زو چرید
  • Yarım akıllıda kendisine bir akıllıyı göz etmiş, göz diye bu akıllıyı bilmiş tanımıştır.
  • دیگری که نیم‌عاقل آمد او ** عاقلی را دیده‌ی خود داند او
  • Körün kendisini yedene sarılması gibi ona el atmıştır... Bu suretle onunla göz sahibi olmuş, çevikleşmiş ululaşmıştır.
  • دست در وی زد چو کور اندر دلیل ** تا بدو بینا شد و چست و جلیل
  • Bir arpa ağırlığınca bile aklı olmayan eşeğe gelince: Hem aklı yoktur, hem akıllıyı terk etmiştir.
  • وآن خری کز عقل جوسنگی نداشت ** خود نبودش عقل و عاقل را گذاشت
  • Az, çok... Bir yol da bilmez. Fakat yine de bir kılavuzun ardına düşmekten sıkılır, arlanıp utanır.
  • ره نداند نه کثیر و نه قلیل ** ننگش آید آمدن خلف دلیل
  • Upuzun, uçsuz bucaksız çöllerde gâh topallayıp meyus olarak, gâh koşup yortarak gider durur. 2195
  • می‌رود اندر بیابان دراز ** گاه لنگان آیس و گاهی بتاز
  • Bir kandil yoktur ki önünde tutsun, önünü görsün... Hatta yarım bir ışık bile bulamaz ki ondan bir nur dilensin.
  • شمع نه تا پیشوای خود کند ** نیم شمعی نه که نوری کد کند
  • Aklı yoktur ki dirilikten dem vursun, yarım aklı bile yoktur ki ölsün, kendisini ölü bilsin.
  • نیست عقلش تا دم زنده زند ** نیم‌عقلی نه که خود مرده کند
  • O akıllıya karşı tam bir ölü hale gelsin de kendisini aşağılık yerden dama yüceltsin!
  • مرده‌ی آن عاقل آید او تمام ** تا برآید از نشیب خود به بام
  • Tam aklın yoksa kendini ölü hale getir... Sözü diri bir akıllıya sığın.
  • عقل کامل نیست خود را مرده کن ** در پناه عاقلی زنده‌سخن