English    Türkçe    فارسی   

4
229-238

  • Âşıklar, bakılmaması lazım gelen yere bakarlar da o yüzden dertlenirler, o dert sebebiyle de ağlarlar, inlerler.
  • عاشقان از درد زان نالیده‌اند ** که نظر ناجایگه مالیده‌اند
  • O ceylanı çobansız, o esiri ucuz sanırlar. 230
  • بی‌شبان دانسته‌اند آن ظبی را ** رایگان دانسته‌اند آن سبی را
  • Nihayet “Gözcüsü, bekçisi benim... Az bak!” diye bir bakış okudur gelir, ciğerlerine saplanır!
  • تا ز غمزه تیر آمد بر جگر ** که منم حارس گزافه کم نگر
  • Ben, bir kuzudan da, keçiden de aşağı mıyım ki ardımda gözcüm, bekçim olmasın?
  • کی کم از بره کم از بزغاله‌ام ** که نباشد حارس از دنباله‌ام
  • Öyle bir bekçim var ki saltanat, ona yaraşır... Bana nasıl bir yel esmekte? O bilir!
  • حارسی دارم که ملکش می‌سزد ** داند او بادی که آن بر من وزد
  • O yel soğuk mudur, sıcak mı? O bilen Allah, gafil değildir... Bilir a kötü kişi!
  • سرد بود آن باد یا گرم آن علیم ** نیست غافل نیست غایب ای سقیم
  • Fakat şehvete mensup olan nefis, Hak’tan sağırdır, kördür. Ben de senin körlüğünü ta uzaktan gördüm. 235
  • نفس شهوانی ز حق کرست و کور ** من به دل کوریت می‌دیدم ز دور
  • Onun için sekiz yıldır hiç seni sormadım... Çünkü seni bilgisizlikle kat kat dolu gördüm ben.
  • هشت سالت زان نپرسیدم به هیچ ** که پرت دیدم ز جهل پیچ پیچ
  • Külhandaki adama nasılsın diye neye sorayım? Nasıl olacak; baş aşağı bir halde işte!
  • خود چه پرسم آنک او باشد بتون ** که تو چونی چون بود او سرنگون
  • Dünya külhana benzer, takva da hamama
  • مثال دنیا چون گولخن و تقوی چون حمام
  • Dünya şehveti, külhana benzer. Takva hamamı da onunla aydınlanır.
  • شهوت دنیا مثال گلخنست ** که ازو حمام تقوی روشنست