English    Türkçe    فارسی   

4
2387-2396

  • Bütün âlem nurla, suretlerle dolsa o güzellikten ancak göz haberdar olur.
  • جمله عالم گر بود نور و صور ** چشم را باشد از آن خوبی خبر
  • Gözünü yumar da bir güzelin zülfünü, yüzünü görmek için kulağını açarsan,
  • چشم بستی گوش می‌آری به پیش ** تا نمایی زلف و رخساره‌ی به تیش
  • Kulak der ki: Ben sureti göremem... Ancak suret, bir ses verirse o sesi duyarım.
  • گوش گوید من به صورت نگروم ** صورت ار بانگی زند من بشنوم
  • Bilirim, bilirim ama kendime ait olan şeyleri bilirim... Bana ait şey de harften, sesten başka bir şey değildir. 2390
  • عالمم من لکی اندر فن خویش ** فن من جز حرف و صوتی نیست بیش
  • Kendine gel, hadi ey burun... Şu güzeli gör, desen imkânı yok; burunda bu kabiliyet yoktur.
  • هین بیا بینی ببین این خوب را ** نیست در خور بینی این مطلوب را
  • Sana der ki: Mis yahut gülsuyu olursa koklarım... Benim işim budur, bilgim bu kadardır.
  • گر بود مشک و گلابی بو برم ** فن من اینست و علم و مخبرم
  • Ben o baldırı gümüşe benzeyen güzeli nasıl görürüm? Aklını başını devşir de yapamayacağım şeyi teklif etme bana!
  • کی ببینم من رخ آن سیم‌ساق ** هین مکن تکلیف ما لیس یطاق
  • İğri duyguda iğriden başka bir şey göremez... Onun önüne ister eğri getir, ister doğru.
  • باز حس کژ نبیند غیر کژ ** خواه کژ غژ پیش او یا راست غژ
  • Hocam şaşı göz bil ki tek göremez. 2395
  • چشم احول از یکی دیدن یقین ** دانک معزولست ای خواجه معین
  • Sen de Firavunsun... Tepeden tırnağa kadar hile ve riyadan ibaretsin... Onun beni kendinden farklı görmemektesin.
  • تو که فرعونی همه مکری و زرق ** مر مرا از خود نمی‌دانی تو فرق