English    Türkçe    فارسی   

4
2597-2606

  • Firavun, bu sözü Asiye'ye açtı. Asiye dedi ki: A gönlü kararmış, bu vaatlere can ver!
  • باز گفت او این سخن با ایسیه ** گفت جان افشان برین ای دل‌سیه
  • Bu sözlerde ne büyük inayetler var, ey iyi huylu padişah, durma, hemen bunları elde et!
  • بس عنایتهاست متن این مقال ** زود در یاب ای شه نیکو خصال
  • Ekim zamanı geldi., hem de ne faydalı ekim ya! Bu sözleri söyledi ve iştiyakından ağlamaya başladı.
  • وقت کشت آمد زهی پر سود کشت ** این بگفت و گریه کرد و گرم گشت
  • Yerinden sıçradı, ne mutlu sana dedi... A kelceğiz, güneş, başına taç oldu! 2600
  • بر جهید از جا و گفتا بخ لک ** آفتابی تاجر گشتت ای کلک
  • Kelin ayıbını külah örter. Hele o külah güneş ve ay olursa ne mutlu!
  • عیب کل را خود بپوشاند کلاه ** خاصه چون باشد کله خورشید و ماه
  • Daha o mecliste bunu duyunca neden evet, yüzlerce hamdolsun demedin?
  • هم در آن مجلس که بشنیدی تو این ** چون نگفتی آری و صد آفرین
  • Bu söz, güneşin kulağına değseydi buna nail olmak ümidiyle baş aşağı yere inerdi!
  • این سخن در گوش خورشید ار شدی ** سرنگون بر بوی این زیر آمدی
  • Hiç bildin mi, ne vaattir bu, ne lütuf tur? Hak, İblis' i arayıp soruyor âdeta!
  • هیچ می‌دانی چه وعده‌ست و چه داد ** می‌کند ابلیس را حق افتقاد
  • O kerem sahibi, seni böyle bir lütfa, böyle bir ihsana çağırdı da nasıl tahammül ettin? Şaşılacak şey 2605
  • چون بدین لطف آن کریمت باز خواند ** ای عجب چون زهره‌ات بر جای ماند
  • Nasıl yüreğini eritmedi bu? Eritseydi iki cihandan da nasip alırdın!
  • زهره‌ات ندرید تا زان زهره‌ات ** بودی اندر هر دو عالم بهره‌ات