English    Türkçe    فارسی   

4
2651-2660

  • Fakat ne çare., padişahlık gururu, öğüt dinletmiyordu; nihayet öğüdü gönlünden koparıp attı.
  • غیرتش را هست صد حلم نهان ** ورنه سوزیدی به یک دم صد جهان
  • Allah gayretinin yüzlerce gizli hilmi vardır... Yoksa bir anda yüzlerce cihanı yakardı!
  • نخوت شاهی گرفتش جای پند ** تا دل خود را ز بند پند کند
  • Mutlaka Haman'la görüşüp danışmam lâzım... Ülke ona dayanmaktadır, ben onunla kuvvet, kudret bulmaktayım, dedi.
  • که کنم بار رای هامان مشورت ** کوست پشت ملک و قطب مقدرت
  • Mustafa'nın meşveret ettiği zat, Allah Sıddıkıydi. EbucehFe fikir veren Ebuleheb'di!
  • مصطفی را رای‌زن صدیق رب ** رای‌زن بوجهل را شد بولهب
  • Cinsiyet, onu öyle bir çekti ki o nasihatler, kulağına bile giremedi. 2655
  • عرق جنسیت چنانش جذب کرد ** کان نصیحتها به پیشش گشت سرد
  • Her şey, kendi cinsinden olana yüzlerce kanatla uçar gider, ona ulaşma hayaliyle bağlarını yırtıp yürür!
  • جنس سوی جنس صد پره پرد ** بر خیالش بندها را بر درد
  • Çocuğu, kayıp oluk üstüne giden ve tehlikeye düşen kadının, Allah yüzünü ululasın, Ali'ye gelerek çare araması
  • قصه‌ی آن زن کی طفل او بر سر ناودان غیژید و خطر افتادن بود و از علی کرم‌الله وجهه چاره جست
  • Murtaza'nın yanına bir kadın gelip dedi ki; Çocuğum, oluğun üstüne kaydı.
  • یک زنی آمد به پیش مرتضی ** گفت شد بر ناودان طفلی مرا
  • Çağırsam ele geçmez. Bıraksam düşüp helak olacağından korkuyorum.
  • گرش می‌خوانم نمی‌آید به دست ** ور هلم ترسم که افتد او به پست
  • Akıllı değil ki tehlikeden kurtul, yanıma gel diyeyim de anlasın.
  • نیست عاقل تا که دریابد چون ما ** گر بگویم کز خطر سوی من آ
  • Elle işaret etsem anlamaz, anlasa bile kötülük şu ki dinlemez! 2660
  • هم اشارت را نمی‌داند به دست ** ور بداند نشنود این هم به دست