English    Türkçe    فارسی   

4
3130-3139

  • Halbuki sen nekesliğinden, cimriliğinden kurnazlık ederek oğlumuzu bir yoksulla akraba yapıyorsun? 3130
  • تو ز شح و بخل خواهی وز دها ** تا ببندی پور ما را بر گدا
  • Padişah dedi ki: Temiz bir kişiye yoksul demek hatadır... çünkü onun kalbi ganidir ve bu da Tanrı vergisidir.
  • گفت صالح را گدا گفتن خطاست ** کو غنی القلب از داد خداست
  • Böyle adam, takvasında kanaat bucağına kaçar, yoksul gibi nekesliğinden, tembelliğinden değil!
  • در قناعت می‌گریزد از تقی ** نه از لیمی و کسل هم‌چون گدا
  • Kanaattan meydana gelen darlık, takvadandır... bu, aşağılık kişilerin yokluğundan, darlığından apayrı bir şeydir.
  • قلتی کان از قناعت وز تقاست ** آن ز فقر و قلت دونان جداست
  • Nekes, bir habbe bulsa başını bile verir... halbuki temiz kişi, himmetiyle altın hazinesine bile bakmaz, terk edip gider!
  • حبه‌ای آن گر بیابد سر نهد ** وین ز گنج زر به همت می‌جهد
  • Hırsından, her çeşit harama kasten padişaha ulu kişiler, yoksul derler. 3135
  • شه که او از حرص قصد هر حرام ** می‌کند او را گدا گوید همام
  • Kadın dedi ki: Nerede onda çeyiz olarak verecek şehir ve kaleler... yahut saçı olarak saçacak inciler, paralar pullar?
  • گفت کو شهر و قلاع او را جهاز ** یا نثار گوهر و دینار ریز
  • Padişah, yürü yahu dedi... kim, din gamına düşerse Tanrı, öbür dertleri artık ondan alır.
  • گفت رو هر که غم دین برگزید ** باقی غمها خدا از وی برید
  • Nihayet padişah üstün geldi, ona yaradılışı güzel ve bir temiz kişinin soyundan bir kız aldı.
  • غالب آمد شاه و دادش دختری ** از نژاد صالحی خوش جوهری
  • Kızın güzellikte eşi yoktu... yüzü, kuşluk güneşinden daha parlaktı!
  • در ملاحت خود نظیر خود نداشت ** چهره‌اش تابان‌تر از خورشید چاشت