English    Türkçe    فارسی   

4
317-326

  • Ayrılıktan dem vuruyorsun... Dilediğini yap, fakat beni kendinden ayırma, bunu yapma!
  • از جدایی باز می‌رانی سخن ** هر چه خواهی کن ولیکن این مکن
  • Şimdi söz ülkesine yol aldık... Fakat vakit geçti, söylemeye imkân yok!
  • در سخن آباد این دم راه شد ** گفت امکان نیست چون بیگاه شد
  • İşin dış yüzünü söyledik, içyüzü örtülü kaldı... Sağ olursak böyle kalmaz, onu da söyleriz elbet!
  • پوستها گفتیم و مغز آمد دفین ** گر بمانیم این نماند همچنین
  • Sevgilinin, âşığın özrünü reddetmesi ve hilesini yüzüne vurması
  • رد کردن معشوقه عذر عاشق را و تلبیس او را در روی او مالیدن
  • Sevgili, ağzını açıp şöyle cevap verdi: “Bizce senin halin gün gibi aydınlık ama sence gece! 320
  • در جوابش بر گشاد آن یار لب ** کز سوی ما روز سوی تست شب
  • Bu kara hileleri adalet gününde gören kişilerin önüne neye getirir, yayar dökersin ki?
  • حیله‌های تیره اندر داوری ** پیش بینایان چرا می‌آوری
  • Gönlündeki hilelerin, düzenlerin hepsi bizim önümüzde rüsvay olmada, hepsini de gün gibi görüp duruyoruz.
  • هر چه در دل داری از مکر و رموز ** پیش ما رسواست و پیدا هم‌چو روز
  • O suçu, kulumuza acır da örtersek sen neden yüzsüzlük eder, haddini aşarsın?
  • گر بپوشیمش ز بنده‌پروری ** تو چرا بی‌رویی از حد می‌بری
  • Babandan öğrensene... Âdem, suç işleyince hemencecik ayak çıkarılan yere geldi;
  • از پدر آموز که آدم در گناه ** خوش فرود آمد به سوی پایگاه
  • O gizli sırları bilen Allah’ı hazır nazır gördü de iki ayaküstüne durup suçunun affedilmesini dilemeye koyuldu. 325
  • چون بدید آن عالم الاسرار را ** بر دو پا استاد استغفار را
  • Keder külünün ortasına geçip oturdu; hileye, bahaneye sapıp bir daldan bir dala sıçramadı.
  • بر سر خاکستر انده نشست ** از بهانه شاخ تا شاخی نجست