English    Türkçe    فارسی   

4
33-42

  • Mesnevi, Nil ırmağının suyudur... Kıptiye kan görünür ama Musa kavmine kan değildir, sudur!
  • آب نیلست و به قبطی خون نمود ** قوم موسی را نه خون بد آب بود
  • Bu sözün düşmanı, şimdi gözüme şöyle görünmede... Cehenneme baş aşağı düşmüş!
  • دشمن این حرف این دم در نظر ** شد ممثل سرنگون اندر سقر
  • Ey Hak Ziyası, sen onun halini gördün... Hak, sana, onun işlerine karşılık verdiği cevabı gösterdi! 35
  • ای ضیاء الحق تو دیدی حال او ** حق نمودت پاسخ افعال او
  • Gayb âlemini gören gözün, gayb âlemi gibi üstattır. Bu görüş, bu ihsan, şu âlemden eksik olmasın!
  • دیده‌ی غیبت چو غیبست اوستاد ** کم مبادا زین جهان این دید و داد
  • Bizim halimiz olan şu hikâyeyi burada tamamlarsan yakışır.
  • این حکایت را که نقد وقت ماست ** گر تمامش می‌کنی اینجا رواست
  • Adam olmayanları, adam olanların hatırı için bırak; hikâyeyi bitir, hikâyeye son ver!
  • ناکسان را ترک کن بهر کسان ** قصه را پایان بر و مخلص رسان
  • Hikâye üçüncü cilt de tamamlanmadıysa işte dördüncü cilt... Onu, burada düzene koy, tamamla!
  • این حکایت گر نشد آنجا تمام ** چارمین جلدست آرش در نظام
  • Âşığın, bekçiden kaçıp bilmediği bir bağa girmesi sevgilisini orada bulması ve neşesinden bekçiye hayır duada bulunması, “öyle şeyler oluverir ki siz, onlardan hoşlanmazsınız, hâlbuki sizin için hayırlıdır” ayetini okuması
  • تمامی حکایت آن عاشق که از عسس گریخت در باغی مجهول خود معشوق را در باغ یافت و عسس را از شادی دعای خیر می‌کرد و می‌گفت کی عسی ان تکرهوا شیا و هو خیر لکم
  • O adamın, bekçiden korkup bağa at sürdüğünü anlatıyorduk. 40
  • اندر آن بودیم کان شخص از عسس ** راند اندر باغ از خوفی فرس
  • O adamın âşık olup bu dertle tam sekiz yıl yanıp yakıldığı güzel de meğerse o bağdaymış!
  • بود اندر باغ آن صاحب‌جمال ** کز غمش این در عنا بد هشت سال
  • Âşık o sevgilinin gölgesini bile görmeye imkân bulamıyordu. Ancak Zümrüdüanka’yı duyar gibi onun da vasfını işitmekteydi.
  • سایه‌ی او را نبود امکان دید ** هم‌چو عنقا وصف او را می‌شنید