English    Türkçe    فارسی   

4
3626-3635

  • İnsan, ihtiyaçtan kurtulunca azar. Hani eşeğin, yükünü atınca çifte fırlatması gibi... (T.M.)
  • چونک مستغنی شد او طاغی شود ** خر چو بار انداخت اسکیزه زند
  • İşi ileri gitti ve muradı oldu mu, ağlayıp inlemeleri hep unutulur gider! (T.M.)
  • پس فراموشش شود چون رفت پیش ** کار او زان آه و زاریهای خویش
  • Bir kimse, yıllarca bir şehirde otursa, hatta orada doğsa büyüse, sonra rüyasında… (T.M.)
  • سالها مردی که در شهری بود ** یک زمان که چشم در خوابی رود
  • İyi ve kötü şeylerle dolu bir şehir görse, kendi memleketini unutur. (T.M.)
  • شهر دیگر بیند او پر نیک و بد ** هیچ در یادش نیاید شهر خود
  • “Bulunduğum şehirde, yıllardan beri oturuyorum. Bu yeni şehir, benim memleketim değildir, ben burada iğreti bulunuyorum” demez. (T.M.) 3630
  • که من آنجا بوده‌ام این شهر نو ** نیست آن من درینجاام گرو
  • Belki, daimi surette, gördüğü o yeni şehirde bulunmuş olduğunu zanneder. (T.M.)
  • بل چنان داند که خود پیوسته او ** هم درین شهرش به دست ابداع و خو
  • Ruh da, doğup yer tuttuğu gayb âlemini, o eski vatanını, unutup bu dünyaya meyil gösterirse şaşılmaz. (T.M.)
  • چه عجب گر روح موطنهای خویش ** که بدستش مسکن و میلاد پیش
  • Çünkü bulutun yıldızları örttüğü gibi, uykuda, o eski vatanını hatırından çıkartır. (T.M.)
  • می‌نیارد یاد کین دنیا چو خواب ** می‌فرو پوشد چو اختر را سحاب
  • Hususiyle ruh, bu âleme gelinceye kadar birçok makama ayak basmıştır ki, o makamların tozu, hala onun idrakinden silinmemiştir.(T.M.)
  • خاصه چندین شهرها را کوفته ** گردها از درک او ناروفته
  • İnsan, başından geçenleri bilmek için, sıkı bir azimle işe girişip gönlünü arıtmamıştır ki! (T.M.) 3635
  • اجتهاد گرم ناکرده که تا ** دل شود صاف و ببیند ماجرا