English    Türkçe    فارسی   

4
516-525

  • Ey yardım isteyen, güneşin tesiri, beş yüzyıllık yola olan gökten yeryüzüne geliverdi ya!
  • چرخ پانصد ساله راه ای مستعین ** در اثر نزدیک آمد با زمین
  • Zuhale üç yüz bin beş yüz yıllık, hatta daha da nice fazla bir yol var... Fakat tesiri, anbean görünüp durmada!
  • سه هزاران سال و پانصد تا زحل ** دم بدم خاصیتش آرد عمل
  • Dilerse Allah, güneş doğunca gölgenin dürülüp kaybolduğu gibi onun da tesirini dürer kaybeder... Güneşe karşı gölgenin ne değeri olabilir?
  • در همش آرد چو سایه در ایاب ** طول سایه چیست پیش آفتاب
  • Yıldız gibi tertemiz ruhlar, gökyüzündeki yıldızlara feyiz verir, yardım eder!
  • وز نفوس پاک اختروش مدد ** سوی اخترهای گردون می‌رسد
  • Görünüşte o yıldızlar, bizim varlığımıza, sağlığımıza sebeptir ama hakikatte bizim batınımız, bizim içyüzümüz, gökyüzünün durmasına, varlığına sebeptir! 520
  • ظاهر آن اختران قوام ما ** باطن ما گشته قوام سما
  • Hûkemâ, insan küçük âlemdir derler, fakat Allah hakîmleri insan büyük âlemdir demişlerdir. Çünkü hûkemânın bilgisi, insanın suretine aittir, bu hakîmlerin bilgisiyse hakikatte insanın hakikatine ulaşmıştır.
  • در بیان آنک حکما گویند آدمی عالم صغریست و حکمای اللهی گویند آدمی عالم کبریست زیرا آن علم حکما بر صورت آدمی مقصور بود و علم این حکما در حقیقت حقیقت آدمی موصول بود
  • Surette sen küçük bir âlemsin ama hakikatte en büyük âlem sensin.
  • پس به صورت عالم اصغر توی ** پس به معنی عالم اکبر توی
  • Görünüşte dal, meyvenin aslıdır; fakat hakikatte dal meyve için var olmuştur.
  • ظاهر آن شاخ اصل میوه است ** باطنا بهر ثمر شد شاخ هست
  • Meyve elde etmeğe bir meyli, meyve vermeğe bir ümidi olmasaydı hiç bahçıvan, ağaç diker miydi?
  • گر نبودی میل و اومید ثمر ** کی نشاندی باغبان بیخ شجر
  • Şu halde meyve, görünüşte ağaçtan doğmuştur ama hakikatte ağaç, meyveden vücut bulmuştur.
  • پس به معنی آن شجر از میوه زاد ** گر به صورت از شجر بودش ولاد
  • Mustafa, onun için ”Âdem’le bütün peygamberler, benim ardımda ve sancağımın altındadır” dedi. 525
  • مصطفی زین گفت که آدم و انبیا ** خلف من باشند در زیر لوا