English    Türkçe    فارسی   

4
659-668

  • Sizden altın mı isteriz biz? Biz sizi kimyager yaparız.
  • از شما کی کدیه‌ی زر می‌کنیم ** ما شما را کیمیاگر می‌کنیم
  • Sebe mülkü bile olsa vazgeçin o dünya mülkünden... Suyun toprağın dışında nice mülkler var! 660
  • ترک آن گیرید گر ملک سباست ** که برون آب و گل بس ملکهاست
  • Senin taht dediğin şey, tahtadan yapılma tuzaktır... Konduğun yeri başköşe sanmışsın ama kapıda kala kalmışsın!
  • تخته‌بندست آن که تختش خوانده‌ای ** صدر پنداری و بر در مانده‌ای
  • Sen daha kendi sakalına hüküm yürütemiyor, ona bile padişahlık edemiyorsun; artık nasıl olurda iyiye, kötüye padişahlık yapmaya, hüküm yürütmeye kalkışırsın?
  • پادشاهی نیستت بر ریش خود ** پادشاهی چون کنی بر نیک و بد
  • İstemediğin halde sakalın ağarıyor... gayri ey eğri ümitli, sakalından utan!
  • بی‌مراد تو شود ریشت سپید ** شرم دار از ریش خود ای کژ امید
  • Asıl o Allah mülk ve saltanat sahibindir, kendisine baş eğene bu topraktan yaratılan dünya şöyle dursun, yüzlerce mülk, yüzlerce saltanat ihsan eder.
  • مالک الملک است هر کش سر نهد ** بی‌جهان خاک صد ملکش دهد
  • Fakat Allah tapısında bir secde, sana iki yüz devlet ve saltanattan daha hoş gelir. 665
  • لیک ذوق سجده‌ای پیش خدا ** خوشتر آید از دو صد دولت ترا
  • Ben ne mal isterim, ne mülk... Ne devlet isterim, ne saltanat... Bana o secde devletini ihsan et, yeter diye ağlayıp sızlanmaya başlarsın!
  • پس بنالی که نخواهم ملکها ** ملک آن سجده مسلم کن مرا
  • Cihan padişahları, kötülüklerinden dolayı kulluk şarabından bir koku bile almamışlar.
  • پادشاهان جهان از بدرگی ** بو نبردند از شراب بندگی
  • Yoksa onlar da Edhem gibi, hemencecik coşarlar, sarhoş olurlar, dünya saltanatını vurup kırarlardı!
  • ورنه ادهم‌وار سرگردان و دنگ ** ملک را برهم زدندی بی‌درنگ