English    Türkçe    فارسی   

4
970-979

  • Rüzgâr, bana söz söyler... Taş ve dağ, eşyanın hakikatini anlatır! 970
  • باد با حرفم سخنها می‌دهد ** سنگ و کوهم فهم اشیا می‌دهد
  • Gâh olur gayb erleri, gökyüzünün yeşil kanatlı melekleri çocuğumu kaparlar!
  • گاه طفلم را ربوده غیبیان ** غیبیان سبز پر آسمان
  • Kime ağlayıp sızlanayım... Kime şikâyet edeyim? Yüzlerce gönülle sevdalara kapılanlara döndüm şimdi.
  • از کی نالم با کی گویم این گله ** من شدم سودایی اکنون صد دله
  • O çocuğun gayreti, gayb sırlarını söyletmiyor, ağzımı yumuyor benim... Şu kadar söyleyeyim: Çocuğum kayboldu!
  • غیرتش از شرح غیبم لب ببست ** این قدر گویم که طفلم گم شدست
  • Fakat şimdi başka bir şey söylesem halk, beni delirdi sanır, zincirlere vurur!”
  • گر بگویم چیز دیگر من کنون ** خلق بندندم به زنجیر جنون
  • İhtiyar dedi ki: “Halime, şad ol... Şükür secdesine kapan, yüzünü pek yırtma. 975
  • گفت پیرش کای حلیمه شاد باش ** سجده‌ی شکر آر و رو را کم خراش
  • Gam yeme... O kaybolmaz, belki bütün âlem onda kaybolur!
  • غم مخور یاوه نگردد او ز تو ** بلک عالم یاوه گردد اندرو
  • Her an onun önünde, ardında yüzbinlerce gözcü bekçi var; onu korurlar.
  • هر زمان از رشک غیرت پیش و پس ** صد هزاران پاسبانست و حرس
  • Görmedin mi? O hünerli putlar, çocuğun adını duyunca nasıl yerlere kapandılar, secde ettiler!
  • آن ندیدی کان بتان ذو فنون ** چون شدند از نام طفلت سرنگون
  • Bu devir yeryüzünde acayip bir devir... Ben ihtiyarladım gittim de buna benzer bir şey görmedim.
  • این عجب قرنیست بر روی زمین ** پیر گشتم من ندیدم جنس این