English    Türkçe    فارسی   

4
974-983

  • Fakat şimdi başka bir şey söylesem halk, beni delirdi sanır, zincirlere vurur!”
  • گر بگویم چیز دیگر من کنون ** خلق بندندم به زنجیر جنون
  • İhtiyar dedi ki: “Halime, şad ol... Şükür secdesine kapan, yüzünü pek yırtma. 975
  • گفت پیرش کای حلیمه شاد باش ** سجده‌ی شکر آر و رو را کم خراش
  • Gam yeme... O kaybolmaz, belki bütün âlem onda kaybolur!
  • غم مخور یاوه نگردد او ز تو ** بلک عالم یاوه گردد اندرو
  • Her an onun önünde, ardında yüzbinlerce gözcü bekçi var; onu korurlar.
  • هر زمان از رشک غیرت پیش و پس ** صد هزاران پاسبانست و حرس
  • Görmedin mi? O hünerli putlar, çocuğun adını duyunca nasıl yerlere kapandılar, secde ettiler!
  • آن ندیدی کان بتان ذو فنون ** چون شدند از نام طفلت سرنگون
  • Bu devir yeryüzünde acayip bir devir... Ben ihtiyarladım gittim de buna benzer bir şey görmedim.
  • این عجب قرنیست بر روی زمین ** پیر گشتم من ندیدم جنس این
  • Bu haberden taşlar nasıl feryada geldiler? Bilmem artık suçlulara neler olur? 980
  • زین رسالت سنگها چون ناله داشت ** تا چه خواهد بر گنه کاران گماشت
  • Taşa biz mabut diyoruz, mabut oluşta onun bir suçu yok... Sen de ona kul olmaya mecbur değilsin!
  • سنگ بی‌جرمست در معبودیش ** تو نه‌ای مضطر که بنده بودیش
  • (Fakat ona sen mabut diyorsun, o da bunu reddediyor, kabul etmeye mecbur.) O, mecburken bu derecede korkarsa artık suçluya neler olacak, bir düşün!
  • او که مضطر این چنین ترسان شدست ** تا که بر مجرم چه‌ها خواهند بست
  • Mustafa’nın ceddi Abdülmuttalib’in Halime’nin Muhammed aleyhisselâm’ı kaybettiğini, şehrin etrafında dönüp dolaşarak aradığını ve Kâbe’de ağlayıp sızladığını, Allah’tan Muhammed aleyhisselâm’ı bulmayı niyaz ettiğini duyması
  • خبر یافتن جد مصطفی عبدالمطلب از گم کردن حلیمه محمد را علیه‌السلام و طالب شدن او گرد شهر و نالیدن او بر در کعبه و از حق درخواستن و یافتن او محمد را علیه‌السلام
  • Mustafa’nın ceddi, Halime’nin halini, halk içinde ağlayıp sızladığını,
  • چون خبر یابید جد مصطفی ** از حلیمه وز فغانش بر ملا