English    Türkçe    فارسی   

5
101-110

  • Allah boyası, bazen örter, neliksiz niteliksiz Allah perdesini, bakanın önüne örüverir.
  • صبغة الله گاه پوشیده کند  ** پرده‌ی بی‌چون بر آن ناظر تند 
  • Bu suretle düşmanını kendi yanındayken bile göstermez. Allah kudreti, bundan da artık, bundan da üstün.
  • تا نبیند خصم را پهلوی خویش  ** قدرت یزدان از آن بیشست بیش 
  • Mustafa onun geceki halini görüyordu. Fakat Allah fermanı,
  • مصطفی می‌دید احوال شبش  ** لیک مانع بود فرمان ربش 
  • Ona hatasını bildirmeden bir yol açmasına, o kötülükle bir kuyuya düşmesine mani olmaktaydı.
  • تا که پیش از خبط بگشاید رهی  ** تا نیفتد زان فضیحت در چهی 
  • Allah hikmeti ve gökten inen emir, onun kendisini o halde görmesini istemekteydi. 105
  • لیک حکمت بود و امر آسمان  ** تا ببیند خویشتن را او چنان 
  • Nice düşmanlıklar vardır ki dostluğa çıkar. Nice yıkılmalar vardır ki yapılmaya döner.
  • بس عداوتها که آن یاری بود  ** بس خرابیها که معماری بود 
  • Bir herzevekil, o pis yatağı, inadına Peygamberin yanına getirdi.
  • جامه خواب پر حدث را یک فضول  ** قاصدا آورد در پیش رسول 
  • Ve gör hele, konuğun bu işi işlemiş dedi. Alemlere rahmet olan Mustafa, bir güldü.
  • که چنین کردست مهمانت ببین  ** خنده‌ای زد رحمةللعالمین 
  • Getir o ibriği dedi, hepsini kendi elimle yıkayayım dedi.
  • که بیار آن مطهره اینجا به پیش  ** تا بشویم جمله را با دست خویش 
  • Herkes “Allah hakki için yapma, canımız da sana kurban olsun, tenimiz de. 110
  • هر کسی می‌جست کز بهر خدا  ** جان ما و جسم ما قربان ترا