English    Türkçe    فارسی   

5
1086-1095

  • Kendine gel de o kötü dalı kes, buda. Bu güzel dala su ver de tazelendir.
  • هین بزن آن شاخ بد را خو کنش  ** آب ده این شاخ خوش را نو کنش 
  • Şimdi ikisi de yeşil ama sonuna bak. Bu sonunda bir şeye yaramaz, öbürüyse meyve verir.
  • هر دو سبزند این زمان آخر نگر  ** کین شود باطل از آن روید ثمر 
  • Bağın suyu buna helaldir, ona haram. Aralarındaki farkı sonunda görürsün vesselam.
  • آب باغ این را حلال آن را حرام  ** فرق را آخر ببینی والسلام 
  • Adalet nedir? ağaçlara su vermek. Zulüm nedir? dikeni sulamak.
  • عدل چه بود آب ده اشجار را  ** ظلم چه بود آب دادن خار را 
  • Adalet bir nimeti yerine koymaktır, her su çeken tohumu sulamak değil. 1090
  • عدل وضع نعمتی در موضعش  ** نه بهر بیخی که باشد آبکش 
  • Zulüm nedir? bir şeyi yerinde kullanmamak, yeri olmayan yere koymak. Bu da ancak belaya kaynak olur.
  • ظلم چه بود وضع در ناموضعی  ** که نباشد جز بلا را منبعی 
  • Tanrı nimetini cana, akla ver, iç ağrısına uğramış, düğümlerle, sıkıntılarla dopdolu olmuş tabiata değil.
  • نعمت حق را به جان و عقل ده  ** نه به طبع پر زحیر پر گره 
  • Dünya gamının savaşını bedenine yükle. O can çekişmeyi gönlüne, canına az tattır.
  • بار کن بیگار غم را بر تنت  ** بر دل و جان کم نه آن جان کندنت 
  • Yük dengini İsa’nın başına koymuş da; tekme atan, yuvarlanıp kalgıyan eşeği çayıra salıveriyor.
  • بر سر عیسی نهاده تنگ بار  ** خر سکیزه می‌زند در مرغزار 
  • Sürmeyi kulağa çekmezler. Gönül işini bedenden istemek şart değildir. 1095
  • سرمه را در گوش کردن شرط نیست  ** کار دل را جستن از تن شرط نیست