English    Türkçe    فارسی   

5
167-176

  • Aklı bir dostun aklına dost et de “Onların işi danışmakladır” ayetini oku ona göre iş yap!
  • عقل را با عقل یاری یار کن  ** امرهم شوری بخوان و کار کن 
  • Mustafa aleyhisselam’ın, O utangaçlık ve nedametle ağlayıp inliyen, ümitsizlik ateşiyle yanıp kavrulan konuk arabı yatıştırıp ona iltifatta bulunması
  • نواختن مصطفی علیه‌السلام آن عرب مهمان را و تسکین دادن او را از اضطراب و گریه و نوحه کی بر خود می‌کرد در خجالت و ندامت و آتش نومیدی 
  • Bu sözün sonu yoktur. Arap o padişahın lütfuna şaşırıp kaldı.
  • این سخن پایان ندارد آن عرب  ** ماند از الطاف آن شه در عجب 
  • Deli oluyordu aklı kaçayazdı. Mustafa’nın akıl eli onu geri çekti.
  • خواست دیوانه شدن عقلش رمید  ** دست عقل مصطفی بازش کشید 
  • Bu yana gel dedi, bir kişi ağır bir uykudan nasıl uyanırsa uyandı. O tarafa geldi. 170
  • گفت این سو آ بیامد آنچنان  ** که کسی برخیزد از خواب گران 
  • Mustafa bu yana gel, bu işi yapma, kendine gel. Bu yanda sana bir çok işler var dedi.
  • گفت این سو آ مکن هین با خود آ  ** که ازین سو هست با تو کارها 
  • Yüzüne su serpti, ey Allah şehidi, dedi, dile gel şahadet getir.
  • آب بر رو زد در آمد در سخن  ** کای شهید حق شهادت عرضه کن 
  • Ben de şehit olayım da dışarı çıkayım. O uçsuz bucaksız çölde bulundukça canımdan beziyorum.
  • تا گواهی بدهم و بیرون شوم  ** سیرم از هستی در آن هامون شوم 
  • Biz takdir kadısının şu dehlizinde Bela ve Elest davalarını görmek için duruyoruz.
  • ما درین دهلیز قاضی قضا  ** بهر دعوی الستیم و بلی 
  • Biz bela dedik sınama yönünden işimiz ve sözümüz, bunu görmek, bunu bildirmekten ibarettir. 175
  • که بلی گفتیم و آن را ز امتحان  ** فعل و قول ما شهودست و بیان 
  • Neden kadı’nın dehlizinde durmaktayız? Biz şahit olmak için gelmedik mi?
  • از چه در دهلیز قاضی ای گواه  ** حبس باشی ده شهادت از پگاه