English    Türkçe    فارسی   

5
1717-1726

  • O güzelim mermer, o yüce taş, zindanın burcuna ne yakışıyordu, ne de güzel uymuştu.
  • آن رخام خوب و آن سنگ شریف  ** برج زندان را بهی بود و الیف 
  • Nasıl oldu da kırdı, beni de hapisten kurtardı? Bu suça karşılık elini kırmalı onun der mi?
  • چون شکستش تا که زندانی برست  ** دست او در جرم این باید شکست 
  • Hapisten çıkarılıp dar ağacına götürülen kişiden başka hiçbir mahpus böyle saçma bir söz söylemez.
  • هیچ زندانی نگوید این فشار  ** جز کسی کز حبس آرندش به دار 
  • Birisine, yılan zehrinden kurtarıp şeker verseler bu hal, o adama hiç acı gelir mi? 1720
  • تلخ کی باشد کسی را کش برند  ** از میان زهر ماران سوی قند 
  • Can beden kavgasından kurtulur. Beden ayağı olmaksızın gönül kanadıyla uçmaya başlar.
  • جان مجرد گشته از غوغای تن  ** می‌پرد با پر دل بی‌پای تن 
  • Hani zindanın kuyusuna hapsedilen adamın uyuyup rüyasında gül bahçesini görmesi gibi.
  • هم‌چو زندانی چه که اندر شبان  ** خسپد و بیند به خواب او گلستان 
  • Bu adam der ki: Tanrım, beni bedene döndürme de su gül bahçesinde bir salınıp gezineyim.
  • گوید ای یزدان مرا در تن مبر  ** تا درین گلشن کنم من کر و فر 
  • Tanrı da duan kabul edildi, dönme der. Doğrusunu Tanrı daha iyi bilir ya.
  • گویدش یزدان دعا شد مستجاب  ** وا مرو والله اعلم بالصواب 
  • Bu çeşit rüya bir bak ne hoştur. Adam, ölümünü görmeden cennete gitmede. 1725
  • این چنین خوابی ببین چون خوش بود  ** مرگ نادیده به جنت در رود 
  • Artık hiç o adam, uyanmaya hasret çeker, kuyunun dibinde zincirlere, bukağılara vurulmuş olarak yaşamayı arzular mı?
  • هیچ او حسرت خورد بر انتباه  ** بر تن با سلسله در قعر چاه