English    Türkçe    فارسی   

5
2090-2099

  • Biz, bize layık olanı işledik. Artık ey ulu Padişah, sen ne buyruk yürütürsen yürüt. 2090
  • کرده‌ایم آنها که از ما می‌سزید  ** تا چه فرمایی تو ای شاه مجید 
  • Ey gönülleri aydınlatan Padişah, suçumuzu bağışlamazsan haklısın, bağışlarsan lütuf etmiş olursun. Geceleyin gece gibi hareket etmiş, gündüzün gündüz gibi hareket etmiş olursun.
  • گر ببخشی جرم ما ای دل‌فروز  ** شب شبیها کرده باشد روز روز 
  • Bağışlarsan ümitsizliğimiz gider, bağışlamazsan bizim gibi yüzlercesi sana feda olsun.
  • گر ببخشی یافت نومیدی گشاد  ** ورنه صد چون ما فدای شاه باد 
  • Padişah dedi ki: Bu yanıp yakılmayı, bu yalvarıp yakarmayı ben istemem. Bu Eyaz’ın hakki.
  • گفت شه نه این نواز و این گداز  ** من نخواهم کرد هست آن ایاز 
  • Padişahın, o kovucuların, o adayı açanların tövbelerini kabul etmeyi Eyaz'a havale etmesi ve cezalarının tertibini onun reyine bırakması ve bu suretle bu kötülük bana değil, onadır demesi.
  • حواله کردن پادشاه قبول و توبه‌ی نمامان و حجره گشایان و سزا دادن ایشان با ایاز کی یعنی این جنایت بر عرض او رفته است 
  • Bu kötülük bana değil onadır. Bu yara, o izi güzel kölenin damarlarına vurulmuştur.
  • این جنایت بر تن و عرض ویست  ** زخم بر رگهای آن نیکوپیست 
  • Can bakımından biriz ama görünüşte bu kârdan, bu zarardan uzağım ben. 2095
  • گرچه نفس واحدیم از روی جان  ** ظاهرا دورم ازین سود و زیان 
  • Kulun bir töhmet altına alınması, padişaha ayıp değildir. Bu, padişahın ancak bilimini keremini gösterir.
  • تهمتی بر بنده شه را عار نیست  ** جز مزید حلم و استظهار نیست 
  • Padişah töhmet altına alınanı ihsanları ile Karun gibi zengin ederse suçsuza bakınca neler yapmaz?
  • متهم را شاه چون قارون کند  ** بی‌گنه را تو نظر کن چون کند 
  • Padişahı gafil sanma. O, herkesin yaptığını bilir. Yalnız bildiğini dışarıya vurmasına Hilmi rıza vermez.
  • شاه را غافل مدان از کار کس  ** مانع اظهار آن حلمست و بس 
  • Onun bilgisine karşı “Burada kim şefaatçi olabilir?” Onun ilminden başka pervasızca kim şefaat edebilir?
  • من هنا یشفع به پیش علم او  ** لا ابالی‌وار الا حلم او