English    Türkçe    فارسی   

5
3602-3611

  • Bu suretteki ağızları, onlarla düşüp kalkanla konuşur, nükteler söyler. O suretteki ağızları ise Tanrı ile konuşur.
  • این دهانش نکته‌گویان با جلیس  ** و آن دگر با حق به گفتار و انیس 
  • Görünen kulak, bu sözü duyar, beller. Can kulağıysa Kün emrinin sırlarını işitir.
  • گوش ظاهر این سخن را ضبط کن  ** گوش جانش جاذب اسرار کن 
  • Ten gözü, insanın şeklini görür, beller. Can gözü, Mazagalbasar sırrını görür, hayran olur.
  • چشم ظاهر ضابط حلیه‌ی بشر  ** چشم سر حیران مازاغ البصر 
  • Görünen ayak, mescit safında durur, mâna ayağı, göğün üstünde tavafta bulunur. 3605
  • پای ظاهر در صف مسجد صواف  ** پای معنی فوق گردون در طواف 
  • İşte her cüz'ü böyle say... bu, vakit içindedir, zamana bağlıdır, oysa ondan da hariçtir.
  • جزو جزوش را تو بشمر هم‌چنین  ** این درون وقت و آن بیرون حین 
  • Zamana bağlı olan, ecele kadar durur, öbürüyse, ebediyete dost, ezele eştir.
  • این که در وقتست باشد تا اجل  ** وان دگر یار ابد قرن ازل 
  • Bir adı iki devlet sahibidir, bir sıfatı iki kıble imamı.
  • هست یک نامش ولی الدولتین  ** هست یک نعتش امام القبلتین 
  • Ona ne halvetin lüzumu vardır, ne çilenin. Hiçbir bulut, onu örtemez.
  • خلوت و چله برو لازم نماند  ** هیچ غیمی مر ورا غایم نماند 
  • Halvet yurdu, güneş değirmisidir, artık ona nasıl olur da yabancı gece, perde kesilir? 3610
  • قرص خورشیدست خلوت‌خانه‌اش  ** کی حجاب آرد شب بیگانه‌اش 
  • Hastalık ve perhiz zamanı geçti, buhran kalmadı. Küfür, iman oldu, küfran kalmadı.
  • علت و پرهیز شد بحران نماند  ** کفر او ایمان شد و کفران نماند