English    Türkçe    فارسی   

5
3757-3766

  • Yoldaki bir tepecikten âciz kalmışsın. Halbuki önünde yüz binlerce dağ var.
  • ای شده عاجز ز تلی کیش تو  ** صد هزاران کوهها در پیش تو 
  • Bu kadarcık bir tepeden korkup ölüye döndün, önünde aşılacak dağ gibi beller var, nasıl gideceksin?
  • زین قدر خرپشته مردی از شکوه  ** چون روی بر عقبه‌های هم‌چو کوه 
  • Gaziler, hiddete gelip derhal acımadan o kâfiri kılıçlayıp öldürdüler.
  • غازیان کشتند کافر را بتیغ  ** هم در آن ساعت ز حمیت بی‌دریغ 
  • Kendine gelsin diye de sofinin yüzüne sular saçtılar, gül sulan serptiler. 3760
  • بر رخ صوفی زدند آب و گلاب  ** تا به هوش آید ز بی‌خویشی و خواب 
  • Sofi, kendine gelip onları görünce ne oldu yahu? diye sordular.
  • چون به خویش آمد بدید آن قوم را  ** پس بپرسیدند چون بد ماجرا 
  • Ey aziz, Tanrı hakkı için bu ne hal? Neden böyle bu derece kendinden geçtin?
  • الله الله این چه حالست ای عزیز  ** این چنین بی‌هوش گشتی از چه چیز 
  • Yarı ölmüş, elleri bağlı bir tutsaktan neden böyle korktun, aklın başından gitti, bu hale düştün?
  • از اسیر نیم‌کشت بسته‌دست  ** این چنین بی‌هوش افتادی و پست 
  • Sofi dedi ki: Başını keseceğim sırada o açgözlü, bana öyle bir hışımla baktı ki..
  • گفت چون قصد سرش کردم به خشم  ** طرفه در من بنگرید آن شوخ‌چشم 
  • Gözünü açtı, dolandırdı da öyle bir bakış baktı bana ki aklım başımdan gitti. 3765
  • چشم را وا کرد پهن او سوی من  ** چشم گردانید و شد هوشم ز تن 
  • Gözünü dolandırması, bana âdeta bir ordu göründü. O nasıl korkuydu? Anlatamam!
  • گردش چشمش مرا لشکر نمود  ** من ندانم گفت چون پر هول بود