English    Türkçe    فارسی   

5
972-981

  • Güreşte hileyle bir pehlivanı koltuğuna alıp yere yıkarken şimdi yol yürümek üzere onu koltuklarlar, onun koltuğuna girerler.
  • آنک مردی در بغل کردی به فن  ** می‌بگیرندش بغل وقت شدن 
  • Bu ancak gam alametidir, pörsüme nişanesidir. Bunların her biri, ölüm elçisidir.
  • این خود آثار غم و پژمردگیست  ** هر یکی زینها رسول مردگیست 
  • “Onu aşağılıkların en aşağısına reddettik. Ancak inanan ve iyilikte bulunanlar müstesna. Onlara sonu olmıyan ve kesilmeyen ecir vardır” ayetinin tefsiri
  • تفسیر اسفل سافلین الا الذین آمنوا و عملوا الصالحات فلهم اجر غیر مومنون 
  • Fakat bir adamın hekimi Tanrı nuru olursa ona kocalıktan, hararetten bir noksan gelmez.
  • لیک گر باشد طبیبش نور حق  ** نیست از پیری و تب نقصان و دق 
  • Onun gevşekliği, sarhoşun gevşekliği gibidir. O gevşeklikte bile güçlü kuvvetlidir, Rüstem bile ona haset eder. 975
  • سستی او هست چون سستی مست  ** که اندر آن سستیش رشک رستمست 
  • Ölürse kemikleri zevke gark olur, zerre,zerre bütün varlığı, şevk ışığına dalar.
  • گر بمیرد استخوانش غرق ذوق  ** ذره ذره‌ش در شعاع نور شوق 
  • Fakat nuru olmayan kişi, meyvesiz bağdır. Güz onu alt üst eder.
  • وآنک آنش نیست باغ بی‌ثمر  ** که خزانش می‌کند زیر و زبر 
  • Gülü kalmaz, kara,kara dikenleri kalır. Saman yığını gibi sararır, mahsulsüz bir hale gelir.
  • گل نماند خارها ماند سیاه  ** زرد و بی‌مغز آمده چون تل کاه 
  • Tanrım o bağ ne kusurda bulundu ki o güzelim elbiselerden ayrıldı?
  • تا چه زلت کرد آن باغ ای خدا  ** که ازو این حله‌ها گردد جدا 
  • Kendisini gördü. Kendisini görmek, öldürücü bir zehirdir ey sınanan kişi kendine gel! 980
  • خویشتن را دید و دید خویشتن  ** زهر قتالست هین ای ممتحن 
  • Aşkından alemin ağlayıp inlediği güzeli, ne suçu var ki herkes kendinden uzaklaştırır.
  • شاهدی کز عشق او عالم گریست  ** عالمش می‌راند از خود جرم چیست