English    Türkçe    فارسی   

5
977-986

  • Fakat nuru olmayan kişi, meyvesiz bağdır. Güz onu alt üst eder.
  • وآنک آنش نیست باغ بی‌ثمر  ** که خزانش می‌کند زیر و زبر 
  • Gülü kalmaz, kara,kara dikenleri kalır. Saman yığını gibi sararır, mahsulsüz bir hale gelir.
  • گل نماند خارها ماند سیاه  ** زرد و بی‌مغز آمده چون تل کاه 
  • Tanrım o bağ ne kusurda bulundu ki o güzelim elbiselerden ayrıldı?
  • تا چه زلت کرد آن باغ ای خدا  ** که ازو این حله‌ها گردد جدا 
  • Kendisini gördü. Kendisini görmek, öldürücü bir zehirdir ey sınanan kişi kendine gel! 980
  • خویشتن را دید و دید خویشتن  ** زهر قتالست هین ای ممتحن 
  • Aşkından alemin ağlayıp inlediği güzeli, ne suçu var ki herkes kendinden uzaklaştırır.
  • شاهدی کز عشق او عالم گریست  ** عالمش می‌راند از خود جرم چیست 
  • Suçu şu: Süsü, püsü iğretidir. Öyle olduğu halde bu elbiseler benimdir diye davaya kalkışır.
  • جرم آنک زیور عاریه بست  ** کرد دعوی کین حلل ملک منست 
  • Onu alalım da yakinen bilsin, harman bizimdir, güzellerse tanesini toplarlar.
  • واستانیم آن که تا داند یقین  ** خرمن آن ماست خوبان دانه‌چین 
  • Bilsin ki o süs, püs iğretidir. O varlık güneşinin bir ışığıdır.
  • تا بداند کان حلل عاریه بود  ** پرتوی بود آن ز خورشید وجود 
  • O güzellik, kudret, fazilet ve hüner, güzellik güneşindendir, bu tarafa gelmiş vurmuştur. 985
  • آن جمال و قدرت و فضل و هنر  ** ز آفتاب حسن کرد این سو سفر 
  • O güneşin ışığı, yıldızlar gibi yine şu vurduğu duvarlardan çekilir gider.
  • باز می‌گردند چون استارها  ** نور آن خورشید ازین دیوارها