English    Türkçe    فارسی   

6
1011-1020

  • Dedi ki: Bu Allah dostunu nasıl dövüyorsun? Ey apaçık düşman bu ne haset?
  • کین ولی الله را چون می‌زنی  ** این چه حقدست ای عدو روشنی 
  • Kendi dininde doğru isen doğru sözlü bir adama zulmetmeye gönlün nasıl razı oluyor?
  • گر ترا صدقیست اندر دین خود  ** ظلم بر صادق دلت چون می‌دهد 
  • Ey kâfirlik dininde karı olan, nasıl oluyor da bir şehzadeye karşı böyle bir zanda bulunuyorsun?
  • ای تو در دین جهودی ماده‌ای  ** کین گمان داری تو بر شه‌زاده‌ای 
  • Ey ebedî lânete uğramış, ey merdut adam, daima adamı eğri büğrü gösteren aynaya bakma.
  • در همه ز آیینه‌ی کژساز خود  ** منگر ای مردود نفرین ابد 
  • O anda Sıddıyk’ın ağzından çıkan sözleri söylesem elini ayağını kaybedersin. 1015
  • آنچ آن دم از لب صدیق جست  ** گر بگویم گم کنی تو پای و دست 
  • O hikmet kaynakları cihetsizlik makamından coşmada, dudağından Fırat gibi kaynayıp akmada idi.
  • آن ینابیع الحکم هم‌چون فرات  ** از دهان او دوان از بی‌جهات 
  • Herhangi bir taştan su kaynar, akar. Bu su, taşın ne yanından gelir, ne ortasından.
  • هم‌چو از سنگی که آبی شد روان  ** نه ز پهلو مایه دارد نه از میان 
  • Allah o taşı kendisine bir siper yapmıştır. O gök renkli suyu, o taştan akıtıp durmadadır.
  • اسپر خود کرده حق آن سنگ را  ** بر گشاده آب مینارنگ را 
  • Nitekim senin göz kaynağından da nur, hiç eksilmeden akıp durmadadır.
  • هم‌چنانک از چشمه‌ی چشم تو نور  ** او روان کردست بی‌بخل و فتور 
  • O nur, ne yağdan meydana gelir, ne deriden. Dost, yaratılışta, o gözü, nura bir vesile yapmıştır. 1020
  • نه ز پیه آن مایه دارد نه ز پوست  ** روی‌پوشی کرد در ایجاد دوست