English    Türkçe    فارسی   

6
1284-1293

  • Sonunda ölüm çarşafı gelip seni bürüdü mü bütün bu ziynetler, yanağından düştü.
  • عاقبت چون چادر مرگت رسد  ** از رخت این عشرها اندر فتد 
  • O göç zamanının “Hadi... kalk, kalk” sesi geldi mi bütün dedikodular yok olur gider. 1285
  • چونک آید خیزخیزان رحیل  ** گم شود زان پس فنون قال و قیل 
  • Sükût âlemi gelir çatar. Bari sen, o gelmeden sus. Vay o kişiye ki ölümle ünsiyeti yoktur!
  • عالم خاموشی آید پیش بیست  ** وای آنک در درون انسیش نیست 
  • Gönlünü bir iki günceğiz cilâla da o aynayı kendine defter edin.
  • صیقلی کن یک دو روزی سینه را  ** دفتر خود ساز آن آیینه را 
  • Sahip kıran Yusuf’un sayesinde Züleyha yeni baştan gençleşti.
  • که ز سایه‌ی یوسف صاحب‌قران  ** شد زلیخای عجوز از سر جوان 
  • Kocakarı soğuğunun o soğukluğu, temmuz güneşiyle değişiverir.
  • می‌شود مبدل به خورشید تموز  ** آن مزاح بارد برد العجوز 
  • Meryem’in sızıldanışıyla kurumuş hurma dalı yeşerir, hurma verir. 1290
  • می‌شود مبدل بسوز مریمی  ** شاخ لب خشکی به نخلی خرمی 
  • A kocakarı, kaza ve kaderle niceye bir savaşıp duracaksın, geçmişi bırak da eldekini ara.
  • ای عجوزه چند کوشی با قضا  ** نقد جو اکنون رها کن ما مضی 
  • Mademki yüzünün güzelleşmesine imkân yok; ister allık sür, ister kara mürekkep!
  • چون رخت را نیست در خوبی امید  ** خواه گلگونه نه و خواهی مداد 
  • Hekimin iyileşmesinden ümit kestiği hasta
  • حکایت آن رنجور کی طبیب درو اومید صحت ندید 
  • Birisi hastalandı. Hekime gidip dedi ki: Nabzımı ele al da,
  • آن یکی رنجور شد سوی طبیب  ** گفت نبضم را فرو بین ای لبیب