English    Türkçe    فارسی   

6
157-166

  • Fakat o uzvu kırıldıysa cana bir noksan gelmedi ya. Canın elindedir bu, onu yine yaratabilir.
  • جان نشد ناقص گر آن عضوش شکست  ** کان بدست اوست تواند کرد هست 
  • Başka bir sır daha var, fakat bunu duyacak kulak nerede? O şekeri yiyecek dudu kuşu hani?
  • سر دیگر هست کو گوش دگر  ** طوطیی کو مستعد آن شکر 
  • Has dudulara pek bol, pek değerli şeker var ama aşağılık dudular, o taraftan göz yummuşlar.
  • طوطیان خاص را قندیست ژرف  ** طوطیان عام از آن خور بسته طرف 
  • Yalnız sureti derviş olan, o zekâtı, o arılığı nereden tadacak. O, mânadır, faûlün fâilât değil. 160
  • کی چشد درویش صورت زان زکات  ** معنیست آن نه فعولن فاعلات 
  • İsa’nın eşeğinden şeker esirgnemez ama eşek, yaradılış bakımından otu beğenir.
  • از خر عیسی دریغش نیست قند  ** لیک خر آمد به خلقت که پسند 
  • Şeker, eşeği neşelendirseydi önüne kantarla şeker dökülürdü.
  • قند خر را گر طرب انگیختی  ** پیش خر قنطار شکر ریختی 
  • “Onların ağızlarını mühürledik” âyetinin mânasını bil. Yolcuya bu, mühim bir şeydir.
  • معنی نختم علی افواههم  ** این شناس اینست ره‌رو را مهم 
  • Bunu bil de belki peygamberlerin sonuncusunun yolu hürmetine ağızdan o kuvvetli mühür kaldırılır.
  • تا ز راه خاتم پیغامبران  ** بوک بر خیزد ز لب ختم گران 
  • Peygamberlerden kalan mühürleri, Ahmed’in dini hürmetine kaldırdılar. 165
  • ختمهایی که انبیا بگذاشتند  ** آن بدین احمدی برداشتند 
  • Açılmamış kilitleri vardı; onlar, “İnna fettehna” eliyle açıldı.
  • قفلهای ناگشاده مانده بود  ** از کف انا فتحنا برگشود