English    Türkçe    فارسی   

6
1940-1949

  • İçinde mezar olan filân kubbe var ya. Hani arkası şehre, kapısı Ferkat yıldızına karşı. 1940
  • آن فلان قبه که در وی مشهدست  ** پشت او در شهر و در در فدفدست 
  • O türbeyi ardına al, yüzünü kıbleye çevir. Sonra yayla bir ok at.
  • پشت با وی کن تو رو در قبله آر  ** وانگهان از قوس تیری بر گذار 
  • Kutlu kişi, yaydan oku attın mı okun düştüğü yeri kaz!
  • چون فکندی تیر از قوس ای سعاد  ** بر کن آن موضع که تیرت اوفتاد 
  • O yiğit kuvvetli bir yay aldı, oku boşluğa doğru attı.
  • پس کمان سخت آورد آن فتی  ** تیر پرانید در صحن فضا 
  • Derhal kazma kürek getirdi. Sevine,sevine okunun düştüğü yeri kazmaya koyuldu.
  • زو تبر آورد و بیل او شاد شاد  ** کند آن موضع که تیرش اوفتاد 
  • Hem kendi körleşti, hem kazması, küreği. Fakat gizli defineden hiçbir eser görünmedi. 1945
  • کند شد هم او و هم بیل و تبر  ** خود ندید از گنج پنهانی اثر 
  • Böylece her gün ok atıyor, düştüğü yeri kazıyor, fakat bir türlü definenin yerini bulamıyordu.
  • هم‌چنین هر روز تیر انداختی  ** لیک جای گنج را نشناختی 
  • Bunu âdet edindi. Daima orayı burayı kazıp durduğundan şehre bir dedikodudur yayıldı, iş halkın ağzına düştü.
  • چونک این را پیشه کرد او بر دوام  ** فجفجی در شهر افتاد و عوام 
  • Definenin halkın ağzına düşmesi ve padişah tarafından duyulması
  • فاش شدن خبر این گنج و رسیدن به گوش پادشاه 
  • Pusuda duran, fırsat gözleyen adamlar, bu işi padişaha haber verdiler.
  • پس خبر کردند سلطان را ازین  ** آن گروهی که بدند اندر کمین 
  • Filân, bir define bildiren kâğıt bulmuş diye söylediler.
  • عرضه کردند آن سخن را زیردست  ** که فلانی گنج‌نامه یافتست