English    Türkçe    فارسی   

6
2389-2398

  • Bedenine bak. Bu cüzüler, nereden toplanıp bedenine geldi.
  • در تن خود بنگر این اجزای تن  ** از کجاها گرد آمد در بدن 
  • Kimisi suya, kimisi toprağa, kimisi yele, kimisi ateşe mensup. Kimi arştan gelmiş, kimi ferşten. Kimisi güzel, kimisi çirkin. 2390
  • آبی و خاکی و بادی و آتشی  ** عرشی و فرشی و رومی و گشی 
  • Her biri kar korkusundan bu kervansaraya sinmiş, geldikleri yere tekrar dönmeyi umuyor.
  • از امید عود هر یک بسته طرف  ** اندرین کاروانسرا از بیم برف 
  • Çeşit çeşit kar var, her taraf donmuş, hiçbir yerde hayat kalmamış. O adalet güneşinden uzak kalmışlar, o uzaklık kışından buz kesilmişler.
  • برف گوناگون جمود هر جماد  ** در شتای بعد آن خورشید داد 
  • Fakat o kızgın güneşin harareti bir geldi mi dağ bile kum ve yün kesilir.
  • چون بتابد تف آن خورشید جشم  ** کوه گردد گاه ریگ و گاه پشم 
  • Can verirken beden nasıl erirse kendilerinde candan eser olmayan cansızlar bile öyle erir.
  • در گداز آید جمادات گران  ** چون گداز تن به وقت نقل جان 
  • Bu üç yoldaş bir konağa vardılar. Orada bir devletli, kendilerine helva hediye etti. 2395
  • چون رسیدند این سه همره منزلی  ** هدیه‌شان آورد حلوا مقبلی 
  • Bir ihsan sahibi, “Ben yakınım”, sofrasından her üç garibe de helva götürdü.
  • برد حلوا پیش آن هر سه غریب  ** محسنی از مطبخ انی قریب 
  • Tanrı’dan sevap ümidi ile sıcak somun ve bal helvası hediye etti.
  • نان گرم و صحن حلوای عسل  ** برد آنک در ثوابش بود امل 
  • Şehirliler, edep ve zekâ ehli olurlar. Toy vermek yoksul doyurmak da köylülere verilmiştir.
  • الکیاسه والادب لاهل المدر  ** الضیافه والقری لاهل الوبر