English    Türkçe    فارسی   

6
2402-2411

  • O iki yabancı, adamakıllı yemek yemişler, imtilâya uğramışlardı. O Müslüman ise oruçluydu.
  • تخمه بودند آن دو بیگانه ز خور  ** بود صایم روز آن مومن مگر 
  • Akşam namazı vakti o helva gelince Mümin, pek aç olduğundan yemek istediyse de,
  • چون نماز شام آن حلوا رسید  ** بود مومن مانده در جوع شدید 
  • İkisi de biz boğazımıza kadar tokuz. Bu yemeği bu gece bırakalım da yarın yeriz.
  • آن دو کس گفتند ما از خور پریم  ** امشبش بنهیم و فردایش خوریم 
  • Bu gece sabredelim, yemeyelim de helvayı yarına saklayalım dediler. 2405
  • صبر گیریم امشب از خور تن زنیم  ** بهر فردا لوت را پنهان کنیم 
  • Mümin dedi ki: Sabrı bırakalım da bu gece yiyelim yarının sahibi var.
  • گفت مومن امشب این خورده شود  ** صبر را بنهیم تا فردا بود 
  • Ona sen, böyle hikmet satarak yalnız yemek istiyorsun galiba dediler.
  • پس بدو گفتند زین حکمت‌گری  ** قصد تو آن است تا تنها خوری 
  • Dedi ki: Dostlar, biz üç kişi değil miyiz? Bana razı değilseniz pay edelim.
  • گفت ای یاران نه که ما سه تنیم  ** چون خلاف افتاد تا قسمت کنیم 
  • Kimse ne düşerse diler yesin, diler saklasın.
  • هرکه خواهد قسم خود بر جان زند  ** هرکه خواهد قسم خود پنهان کند 
  • İkisi birden hayır dediler, pay etmeyi bırak, “her pay eden cehennemdedir” sözünü duy. 2410
  • آن دو گفتندش ز قسمت در گذر  ** گوش کن قسام فی‌النار از خبر 
  • Mümin, burada pay eden, kendi havasına uyup pay edendir. Tanrı için pay eden değil.
  • گفت قسام آن بود کو خویش را  ** کرد قسمت بر هوا و بر خدا