English    Türkçe    فارسی   

6
2635-2644

  • Bu buluşmadan ikisinin de gönlü ferahlıyor, birbirlerine hikâyeler anlatıyorlar, birini söylediğini öbürü dinliyordu. 2635
  • هر دو را دل از تلاقی متسع  ** هم‌دگر را قصه‌خوان و مستمع 
  • Gâh baş diliyle, gâh hal diliyle sırlarını ortaya koyuyorlar. “Topluluk rahmettir” sözünü tevil diyorlardı.
  • رازگویان با زبان و بی‌زبان  ** الجماعه رحمه را تاویل دان 
  • O kötü mahlûk, kurbağa ile eş oldu mu neşeleniyor, beş yıllık vakaları hatırlıyordu.
  • آن اشر چون جفت آن شاد آمدی  ** پنج ساله قصه‌اش یاد آمدی 
  • Sözün coşması, ulanıp gitmesi, dostluk nişanesidir. Söz söyleyememekte ülfetsizliktendir.
  • جوش نطق از دل نشان دوستیست  ** بستگی نطق از بی‌الفتیست 
  • Gönül, dilberi gördü mü nasıl olur da suratı ekşi bir halde kalır? Bülbül, gül görür de nasıl susar?
  • دل که دلبر دید کی ماند ترش  ** بلبلی گل دید کی ماند خمش 
  • Kızarmış balık bile, Hızır’ın himmetiyle dirildi, denize sıçradı, orada karar kıldı. 2640
  • ماهی بریان ز آسیب خضر  ** زنده شد در بحر گشت او مستقر 
  • Sevgili, sevgilisiyle beraber oturdu mu yüz binlerce sır levhini bilir.
  • یار را با یار چون بنشسته شد  ** صد هزاران لوح سر دانسته شد 
  • Sevgilinin alnı Levhi mahfuzdur. Dost, onun alnından iki âlemin sırrını da apaçık görür.
  • لوح محفوظ است پیشانی یار  ** راز کونینش نماید آشکار 
  • Dost kudümiyle âdeta yol kılavuzudur. Mustafa, bunun için, “Sahabem yıldıza benzer” demiştir.
  • هادی راهست یار اندر قدوم  ** مصطفی زین گفت اصحابی نجوم 
  • Yıldız çölde de kılavuzdur, denizde de. Yıldıza göz dik, o kılavuzdur, yol gösterir.
  • نجم اندر ریگ و دریا رهنماست  ** چشم اندر نجم نه کو مقتداست