English    Türkçe    فارسی   

6
2767-2776

  • Nihayet o da pişti, usta oldu, cihanın esirliğinden kurtuldu, hürriyete kavuştu.
  • عاقبت او پخته و استاد شد  ** جست از رق جهان و آزاد شد 
  • Zevali olmayan Tanrı şarabını içti, sarhoş oldu. Kendisine her şeyi, herkesi anlayacak bir kabiliyet geldi, halktan kurtuldu.
  • از شراب لایزالی گشت مست  ** شد ممیز از خلایق باز رست 
  • Onların gevşek ve taklitçi inanışlarından, görmez gözlerinin gördüğü hayalden halâs oldu.
  • ز اعتقاد سست پر تقلیدشان  ** وز خیال دیده‌ی بی‌دیدشان 
  • Şaşılacak şey! Onların anlayışı, bu nişanesiz denizin met ve cezrine ne yapabilecek ki? 2770
  • ای عجب چه فن زند ادراکشان  ** پیش جزر و مد بحر بی‌نشان 
  • Bu yapılmış, düzülmüş mamureler, o çölden geldi. Saltanat, padişahlık, vezirlik, oradan verildi.
  • زان بیابان این عمارت‌ها رسید  ** ملک و شاهی و وزارتها رسید 
  • Yokluk çölünden bu görünen âleme iştiyaklarla bölük bölük varlıklar gelip durmada.
  • زان بیابان عدم مشتاق شوق  ** می‌رسند اندر شهادت جوق جوق 
  • Bu çölden her akşam, her sabah kervan üstüne kervan geliyor.
  • کاروان بر کاروان زین بادیه  ** می‌رسد در هر مسا و غادیه 
  • Geliyor, biz geldik, nöbet bizim, siz gidin diye yerimizi yurdumuzu alıyor.
  • آید و گیرد وثاق ما گرو  ** که رسیدم نوبت ما شد تو رو 
  • Oğul, akıl gözünü açtı mı baba, hemencecik yükünü kağnıya koyuyor. 2775
  • چون پسر چشم خرد را بر گشاد  ** زود بابا رخت بر گردون نهاد 
  • O âlemden buraya bir ana yol var. Oradan buraya geliyorlar, buradan oraya gidiyorlar.;
  • جاده‌ی شاهست آن زین سو روان  ** وآن از آن سو صادران و واردان