English    Türkçe    فارسی   

6
3069-3078

  • Onların bedenlerini kandil konacak yer, gönüllerini de sırça bil. Bu kandilin nuru, arşa da vurur, göklere de.
  • جسمشان مشکات دان دلشان زجاج  ** تافته بر عرش و افلاک این سراج 
  • Arşın ve göklerin nuru, bu nura karşı şaşırıp kalır, kuşluk çağındaki yıldız gibi yok olur gider. 3070
  • نورشان حیران این نور آمده  ** چون ستاره زین ضحی فانی شده 
  • Peygamberlerin sonuncusu, bunu hiçbir an zevali olmayan padişahlar padişahından nakletmiştir.
  • زین حکایت کرد آن ختم رسل  ** از ملیک لا یزال و لم یزل 
  • Tanrı demiştir ki: Ben göklere, boşluğa, yüce akıllarla nefislere sığmadım da,
  • که نگنجیدم در افلاک و خلا  ** در عقول و در نفوس با علا 
  • Konuk gibi vardım, müminin gönlünde keyfiyetsiz, mahiyeti anlaşılmaz bir şekilde yurt tuttum, oraya konuk oldum.
  • در دل مومن بگنجیدم چو ضیف  ** بی ز چون و بی چگونه بی ز کیف 
  • Bu gönül vasıtası ile yücelerde bulunanlar da benden padişahlılar, baht ve devletler bulurlar, aşağıda bulunanlar da.
  • در دل مومن بگنجیدم چو ضیف  ** بی ز چون و بی چگونه بی ز کیف 
  • Böyle bir ayna olmadıkça güzelliğinden hiçbir şey görünmez, ne yeryüzünde, ne de zaman içinde nurum tecelli etmez. 3075
  • بی‌چنین آیینه از خوبی من  ** برنتابد نه زمین و نه زمن 
  • İki âleme de merhamet atını sürdüm de geniş bir ayna düzdüm.
  • بر دو کون اسپ ترحم تاختیم  ** پس عریض آیینه‌ای بر ساختیم 
  • Her an bu aynadan elli düğün halkı doyar. Aynayı işit fakat nasıldır? Sorma!
  • هر دمی زین آینه پنجاه عرس  ** بشنو آیینه ولی شرحش مپرس 
  • Hâsılı Musa’da bu elbiseden nikap yaptı, yüzünü örttü. Çünkü o yay gibi parlak nurun tesirini anlamıştı.
  • حاصل این کزلبس خویشش پرده ساخت  ** که نفوذ آن قمر را می‌شناخت