English    Türkçe    فارسی   

6
3078-3087

  • Hâsılı Musa’da bu elbiseden nikap yaptı, yüzünü örttü. Çünkü o yay gibi parlak nurun tesirini anlamıştı.
  • حاصل این کزلبس خویشش پرده ساخت  ** که نفوذ آن قمر را می‌شناخت 
  • Elbisesinden başka bir şeyden nikap yapsaydı sağlam ve yüce bir dağ olsa, hatta dağdan da sağlam bulunsa yine paramparça olurdu.
  • گر بدی پرده ز غیر لبس او  ** پاره گشتی گر بدی کوه دوتو 
  • Tanrı nuru demir duvarlardan bile geçtikten sonra artık nikap ona ne yapabilir? 3080
  • ز آهنین دیوارها نافذ شدی  ** توبره با نور حق چه فن زدی 
  • O nikap, hararetli bir ârifin coşkunluk zamanındaki hırkasına benziyordu âdeta.
  • گشته بود آن توبره صاحب تفی  ** بود وقت شور خرقه‌ی عارفی 
  • Kav, önce yakılır, alıştırılır da ondan sonra ateş alır.
  • زان شود آتش رهین سوخته  ** کوست با آتش ز پیش آموخته 
  • O doğru yolu gösteren nurun aşkıyla Safura, iki gözünü de yele verdi.
  • وز هوا و عشق آن نور رشاد  ** خود صفورا هر دو دیده باد داد 
  • Önce bir gözünü kapatıp baktı, Musa’nın gözündeki nuru görünce o gözü uçtu, kör oldu.
  • اولا بر بست یک چشم و بدید  ** نور روی او و آن چشمش پرید 
  • Ondan sonra sabrı kalmadı, o gözünü de açıp baktı, öbür gözünü de o ayın uğruna harcadı. 3085
  • بعد از آن صبرش نماند و آن دگر  ** بر گشاد و کرد خرج آن قمر 
  • Savaş eri de önce yoksulara ekmek verir. Fakat ibadet nuru ona vurdu mu canını bağışlar.
  • هم‌چنان مرد مجاهد نان دهد  ** چون برو زد نور طاعت جان دهد 
  • Bir kadın Safura’ya, “O nergis gibi gözlerin elden gitti, acıklanıyor musun?” diye sordu.
  • پس زنی گفتش ز چشم عبهری  ** که ز دستت رفت حسرت می‌خوری