English    Türkçe    فارسی   

6
3347-3356

  • Atın çalımı, rengi padişahın gözünü aldı. Dönünceye kadar o attan gözünü ayıramadı.
  • چشم شه را فر و رنگ او ربود  ** تا به رجعت چشم شه با اسپ بود 
  • Hangi uzvuna baksa öbüründen daha güzel görünüyordu.
  • بر هر آن عضوش که افکندی نظر  ** هر یکش خوشتر نمودی زان دگر 
  • Çevikliğinden, güzelliğinden ruhaniyetinden başka Tanrı ona eşsiz bir güzellik vermişti.
  • غیر چستی و گشی و روحنت  ** حق برو افکنده بد نادر صفت 
  • Padişah aklıyla şöyle bir, araştırdı. Bu nedir ki aklımı çeldi? Dedi. 3350
  • پس تجسس کرد عقل پادشاه  ** کین چه باشد که زند بر عقل راه 
  • Gözüm böyle atları çok gördü, toktur, ganidir. Belki böyle güneş gibi iki yüz at görmüş, aydınlanmıştır.
  • چشم من پرست و سیرست و غنی  ** از دو صد خورشید دارد روشنی 
  • Şahların ruhları bence beydaktır. Böyle olduğu halde nasıl olur da bir yarım at, haksız olarak gözümü çeler?
  • ای رخ شاهان بر من بیذقی  ** نیم اسپم در رباید بی حقی 
  • Yoksa büyücüleri yaratan bir büyü mü yaptı? Bu, onun çekişi olmalı, atın hassası değil.
  • جادوی کردست جادو آفرین  ** جذبه باشد آن نه خاصیات این 
  • Fatiha okudu, bir hayli lahavle çekti. Fakat okuduğu fatiha gönlündeki derdi çoğalttı.
  • فاتحه خواند و بسی لا حول کرد  ** فاتحه‌ش در سینه می‌افزود درد 
  • Çünkü padişahı çeken zaten fatihaydı. Fatiha bir muradın olmasında, bir kötülükten kurtulmada birebirdir, ama onu bu derde sokan, fatihanın sahibi Tanrıydı. 3355
  • زانک او را فاتحه خود می‌کشید  ** فاتحه در جر و دفع آمد وحید 
  • Göze bir başkasını gösterirse bu onun işidir. Gözden kendisinden başkası kaybolur, göz yalnız Hakk’ı görürse bu da onun uyandırmasıdır.
  • گر نماید غیر هم تمویه اوست  ** ور رود غیر از نظر تنبیه اوست