English    Türkçe    فارسی   

6
3694-3703

  • Gözleri döndüren Tanrı’dır. Peki gönlü ve fikirleri döndüren kimdir?
  • چون مقلب حق بود ابصار را  ** که بگرداند دل و افکار را 
  • Kuyuyu lâtif bir ev görürsün, tuzağı zarif bir tane. 3695
  • چاه را تو خانه‌ای بینی لطیف  ** دام را تو دانه‌ای بینی ظریف 
  • Bu, sofestailik değildir. Tanrı’nın değiştirmesidir. Hakikatler nerede? Sana böyle gösterir işte.
  • این تفسطط نیست تقلیب خداست  ** می‌نماید که حقیقتها کجاست 
  • Hakikatleri inkâr eden tamamıyla bir hayal peşine düşmüştür.
  • آنک انکار حقایق می‌کند  ** جملگی او بر خیالی می‌تند 
  • Fakat demez ki her şeyi hayal sanan da bir hayal olur mu? Gözünü ov da bak!
  • او نمی‌گوید که حسبان خیال  ** هم خیالی باشدت چشمی به مال 
  • Şehzadelerin “İnsan neden men edilirse ona haristir “ hükmüne uyup—Biz kendi kulluğumuzu gösterdik ama senin kötü huyun kulolmayı bilmiyor ki—o gitmeyin denilen kalye gitmeleri, babalarının bütün vasiyetlerini, bütün öğütlerini ayaklarının altına almaları, nihayet belâ kuyusuna düşmeleri, nefs-i levvam’nin onlara “ Size bir korkutucu gelmedi mi? “ sözüne karşılık ağlaya ağlaya ve pişmanlıkla “Geldi. Duysaydık, dinleseydik, Yahut aklımız olsaydı cehennemlikler arasına girmezdik” diye cevap vermeleri
  • رفتن پسران سلطان به حکم آنک الانسان حریص علی ما منع ما بندگی خویش نمودیم ولیکن خوی بد تو بنده ندانست خریدن به سوی آن قلعه‌ی ممنوع عنه آن همه وصیت‌ها و اندرزهای پدر را زیر پا نهادند تا در چاه بلا افتادند و می‌گفتند ایشان را نفوس لوامه الم یاتکم نذیر ایشان می‌گفتند گریان و پشیمان لوکنا نسمع او نعقل ماکنا فی اصحاب السعیر 
  • Bu sözün sonu gelmez. Şehzadeler, o kaleye gitmek için yola düştüler.
  • این سخن پایان ندارد آن فریق  ** بر گرفتند از پی آن دز طریق 
  • Meyvesini yemeyin denen ağaca yürüdüler. İhlas sahiplerinin tavlasından çıktılar. 3700
  • بر درخت گندم منهی زدند  ** از طویله‌ی مخلصان بیرون شدند 
  • Babalarının gütmeyin demesinden büsbütün hararetlendiler. O kaleye yüz çevirdiler.
  • چون شدند از منع و نهیش گرم‌تر  ** سوی آن قلعه بر آوردند سر 
  • O seçilmiş Padişahın sözüne karşı durdular. İnsanın sabrını yakıp yandıran “ Hüş-rüba” kalesine yüz tuttular.
  • بر ستیز قول شاه مجتبی  ** تا به قلعه‌ی صبرسوز هش‌ربا 
  • Öğütleri kabul eden aklın inadına gündüzden döndüler de kapkaranlık geceye daldılar.
  • آمدند از رغم عقل پندتوز  ** در شب تاریک بر گشته ز روز