English    Türkçe    فارسی   

6
4317-4326

  • Bekçi söylüyordu: Ben defalarca bu rüyayı gördüm. Bağdat’ta böyle bir define var dediler de,
  • دیده‌ام خود بارها این خواب من  ** که به بغدادست گنجی در وطن 
  • Bu hayale kapılıp yerimden bile kıpırdamadım. Sense hiç usanmadan bir rüyaya kapılıp buralara kadar geliyorsun.
  • هیچ من از جا نرفتم زین خیال  ** تو به یک خوابی بیایی بی‌ملال 
  • Ahmak adamın rüyası da aklınca olur; aklı gibi değersizdir, bir şeye yaramaz.
  • خواب احمق لایق عقل ویست  ** هم‌چو او بی‌قیمتست و لاشیست 
  • Bil ki aklı ve ruhu da zayıf olduğu için kadının rüyası, erkeğin rüyasından daha aşağıdır, daha değersizdir. 4320
  • خواب زن کمتر ز خواب مرد دان  ** از پی نقصان عقل و ضعف جان 
  • Aklı kıt ve ahmak adamın rüyasında bir kıymet olmaz. Akılsızlıktan ne çıkar? Yel gibi bir rüya!
  • خواب ناقص‌عقل و گول آید کساد  ** پس ز بی‌عقلی چه باشد خواب باد 
  • Adam kendi kendine, define evimdeymiş de neden yoksulluktan feryad ederim?
  • گفت با خود گنج در خانه‌ی منست  ** پس مرا آن‌جا چه فقر و شیونست 
  • Definenin başında yoksulluktan ölüyormuşum. Ne kadar da gaflet içindeymişim, ne kadar da perde ardındaymışım, gözüm örtülüymüş, dedi.
  • بر سر گنج از گدایی مرده‌ام  ** زانک اندر غفلت و در پرده‌ام 
  • Bu muştuluktan sarhoş oldu, derdi kalmadı. Dilsiz, dudaksız yüz binlerce hamd okudu.
  • زین بشارت مست شد دردش نماند  ** صد هزار الحمد بی لب او بخواند 
  • İçinden nasibine ermek için bu sıkıntıya uğramam lazımmış. Halbuki abıhayat, benim meyhanemdeymiş. 4325
  • گفت بد موقوف این لت لوت من  ** آب حیوان بود در حانوت من 
  • Yürü, ben yüce bir nimete nail oldum. Kendimi müflis sanıyordum, o körlüğe rağmen bu nimeti buldum.
  • رو که بر لوت شگرفی بر زدم  ** کوری آن وهم که مفلس بدم