English    Türkçe    فارسی   

6
4353-4362

  • Musa'nın mucizesini bozmak, hiçlemek için iyi, kötü, bütün büyücüleri getirdi.
  • ساحران آورده حاضر نیک و بد  ** تا که جرح معجزه‌ی موسی کند 
  • Bu suretle asa mucizesini bâtıl ve rüsvay etmek, gönüllerdeki itibarını, kökünden söküp çıkarmak diledi.
  • تا عصا را باطل و رسوا کند  ** اعتبارش را ز دلها بر کند 
  • Halbuki o hile, Musa'nın mucizesinin zuhuruna sebeboldu, asanın itibarını bir kat daha artırdı. 4355
  • عین آن مکر آیت موسی شود  ** اعتبار آن عصا بالا رود 
  • Musa ile kavmini mahvetmek için Nil kıyısına kadar asker çekti.
  • لشکر آرد او پگه تا حول نیل  ** تا زند بر موسی و قومش سبیل 
  • Halbuki bu, Musa ümmetinin emin olmasına, kendisinin yerin dibine, helak çölüne gitmesine sebeboldu.
  • آمنی امت موسی شود  ** او به تحت‌الارض و هامون در رود 
  • Firavun, Mısır'da kalsaydı, oraya gelmeseydi Musa kavminin vehmi, nasıl geçerdi?
  • گر به مصر اندر بدی او نامدی  ** وهم از سبطی کجا زایل شدی 
  • Ardlarına düştü, Musa kavmini âdeta eritti, yaktı yandırdı. Tanrı, bu suretle emniyet, bil ki korkudandır dedi.
  • آمد و در سبط افکند او گداز  ** که بدانک امن در خوفست راز 
  • Gizli lütuf ona derler ki hiçbir şeye muhtaç olmayan Tanrı, ateş gösterir, halbuki nurdur. 4360
  • آن بود لطف خفی کو را صمد  ** نار بنماید خود آن نوری بود 
  • Tanrı' dan çekinen kişiye mükâfatta bulunmak, gizli ve olmayacak bir şey değildir. Sen, hataya düşen büyücülere, hatalarından sonra ettiği lûtfa bak.
  • نیست مخفی مزد دادن در تقی  ** ساحران را اجر بین بعد از خطا 
  • Sevip beslerken vuslata eriştirme, umulmayacak şey değildir. Halbuki o, büyücülerin ellerini, ayaklarını kestirirken onları vuslatına eriştirdi.
  • نیست مخفی وصل اندر پرورش  ** ساحران را وصل داد او در برش