English    Türkçe    فارسی   

6
4396-4405

  • Görünüşte sürüden uzaktadır ama tef gibi düğünün içindedir.
  • گرچه در صورت از آن صف دور بود  ** لیک چون دف در میان سور بود 
  • Onların yanışından, alevinden haberdardır. Yalnız öylece durması lâzımdır da onun için aldırmaz gibi görünür.
  • واقف از سوز و لهیب آن وفود  ** مصلحت آن بد که خشک آورده بود 
  • O yüce padişah da onların içindeydi âdeta. Fakat mahsustan kendisini bilmiyor göstermekteydi.
  • در میان جانشان بود آن سمی  ** لک قاصد کرده خود را اعجمی 
  • Tencerenin sonu, ateşin görünüşüne bağlıdır. Fakat ateşin mânası, hakikati, tesiri, tencerenin canındadır.
  • صورت آتش بود پایان دیگ  ** معنی آتش بود در جان دیگ 
  • Sureti dışardadır, mânası içerde. Candan sevilen sevgilinin hakikati, kan gibi damarların içindedir. 4400
  • صورتش بیرون و معنیش اندرون  ** معنی معشوق جان در رگ چو خون 
  • Şehzade, padişahın huzurunda diz çöktü. On tane muarrif, onun halini anlatmaya koyuldu.
  • شاه‌زاده پیش شه زانو زده  ** ده معرف شارح حالش شده 
  • Padişah, önceden onu, geçirdiği ahvali tamamiyle biliyordu ama muarrif de kendisine verilen vazifeyi yapmaktaydı.
  • گرچه شه عارف بد از کل پیش پیش  ** لیک می‌کردی معرف کار خویش 
  • Ey temiz adam, gönlündeki bir zerre irfan nuru, yüzlerce muarriften iyidir.
  • در درون یک ذره نور عارفی  ** به بود از صد معرف ای صفی 
  • Kulağını muarrife vermek, perde ardında olmaya, vehme, zanna düşmeye delildir.
  • گوش را رهن معرف داشتن  ** آیت محجوبیست و حزر و ظن 
  • Kim can gözüyle görürse gözü, her şeyi apaçık görür. 4405
  • آنک او را چشم دل شد دیدبان  ** دید خواهد چشم او عین العیان