English    Türkçe    فارسی   

6
801-810

  • Bilmiyor, anlamıyorsan yürü, kendine ağla. Çünkü göçmeyi mahşeri inkâr ediyorsun.
  • ور نه‌ای آگه برو بر خود گری  ** زانک در انکار نقل و حشری 
  • Kendi harap dinine, harap gönlüne ağla ki bu eski topraktan başka bir şey görmüyor.
  • بر دل و دین خرابت نوحه کن  ** که نمی‌بیند جز این خاک کهن 
  • Görüyorsa neden yiğitleşmiyor, Allah’ya dayanmıyor; neden gözü tok değil?
  • ور همی‌بیند چرا نبود دلیر  ** پشتدار و جانسپار و چشم‌سیر 
  • Nerede yüzünde din şarabının verdiği nur? Denizi gördüysen hani cömert elin, avucun?
  • در رخت کو از می دین فرخی  ** گر بدیدی بحر کو کف سخی 
  • Irmağı gören suyu esirgemez; hele o denizi, o bulutu görmüşse. 805
  • آنک جو دید آب را نکند دریغ  ** خاصه آن کو دید آن دریا و میغ 
  • Allah rızk vericiliğini ve rahmet hazinelerini, görmeyen haris ,büyük bir harman yerinde, o geniş harmanı görmeyip de bir tek buğdaya yapışan ,uğraşa çabalaya,titreye,yorula aceleyle onu götürmeye çalışan bir karıncaya benzer.
  • تمثیل مرد حریص نابیننده رزاقی حق را و خزاین و رحمت او را به موری کی در خرمنگاه بزرگ با دانه‌ی گندم می‌کوشد و می‌جوشد و می‌لرزد و به تعجیل می‌کشد و سعت آن خرمن را نمی‌بیند 
  • Karınca, güzelim harmanları görmez de bir tanecik buğdayın üstüne titrer.
  • مور بر دانه بدان لرزان شود  ** که ز خرمنهای خوش اعمی بود 
  • O taneyi hırsla, korkuyla çeker durur da onca yığını görmez.
  • می‌کشد آن دانه را با حرص و بیم  ** که نمی‌بیند چنان چاش کریم 
  • Harman sahibi de ey körlüğünden hiçbir şey görmeyen der;
  • صاحب خرمن همی‌گوید که هی  ** ای ز کوری پیش تو معدوم شی 
  • Harmanlarımızdan ancak o bir tek taneyi gördün de ona canla başla sarıldın.
  • تو ز خرمنهای ما آن دیده‌ای  ** که در آن دانه به جان پیچیده‌ای 
  • Ey surette zerre olan, Zuhal yıldızını gör. Sen bir topal karıncasın, yürü, Süleyman’a bak. 810
  • ای به صورت ذره کیوان را ببین  ** مور لنگی رو سلیمان را ببین