English    Türkçe    فارسی   

1
2943-2992

  • Pîri bul ki bu yolculuk, Pîrsiz pek tehlikeli, pek korkuludur, âfetlerle doludur.
  • پیر را بگزین که بی‌‌پیر این سفر ** هست بس پر آفت و خوف و خطر
  • Bildiğin ve defalarca gittiğin yolda bile kılavuz olmazsa şaşırırsın.
  • آن رهی که بارها تو رفته‌‌ای ** بی‌‌قلاووز اندر آن آشفته‌‌ای‌‌
  • Kendine gel! Hiç görmediğin o yola yalnız gitme, sakın yol göstericiden baş çevirme! 2945
  • پس رهی را که ندیده ستی تو هیچ ** هین مرو تنها ز رهبر سر مپیچ‌‌
  • Ey nobran! Pîrin gölgesi olmazsa gulyabani sesi, seni sersemleştirir, yolunu şaşırtır.
  • گر نباشد سایه‌‌ی او بر تو گول ** پس ترا سر گشته دارد بانگ غول‌‌
  • Gulyabani, sana sana zarar verir, yolundan alıkor. Bu yolda nice senden daha dahi kişiler kaybolup gittiler.
  • غولت از ره افکند اندر گزند ** از تو داهی‌‌تر در این ره بس بدند
  • Yolcuların yollarını şaşırdıklarını, kötü ruhlu İblis’in onlara neler yaptığını Kur’an’dan işit!
  • از نبی بشنو ضلال رهروان ** که چشان کرد آن بلیس بد روان‌‌
  • Onları ana yoldan yüz binlerce yıl uzak olan yola götürdü, felakete uğrattı, çırçıplak bıraktı.
  • صد هزاران ساله راه از جاده دور ** بردشان و کردشان ادبار و عور
  • Onların kemiklerine, kıllarına ( onlardan kalan eserlere) bak da ibret al; eşeğini onların yoluna sürme. 2950
  • استخوانهاشان ببین و مویشان ** عبرتی گیر و مران خر سویشان‌‌
  • Eşeğin başını çek, onu yola sok, doğru yolu bilen ve görenlerin yoluna sür.
  • گردن خر گیر و سوی راه کش ** سوی ره‌‌بانان و ره دانان خوش‌‌
  • Onu boş bırakma, yularını tut; çünkü o, yeşilliğe gitmeği sever.
  • هین مهل خر را و دست از وی مدار ** ز آن که عشق اوست سوی سبزه‌‌زار
  • Gaflet edip de bir an boş bıraktın mı çayırlara doğru fersahlarca yol alır.
  • گر یکی دم تو به غفلت واهلیش ** او رود فرسنگ‌‌ها سوی حشیش‌‌
  • Eşek yol düşmanıdır, yeşillik görünce sarhoş olur. Onun yüzünden nice ona kul olanlar telef olup gitmişlerdir.
  • دشمن راه است خر مست علف ** ای که بس خر بنده را کرد او تلف‌‌
  • Eğer yol bilmezsen eşeğin dileğine aykırı hareket et; doğru yol, o aykırı yoldur. 2955
  • گر ندانی ره هر آن چه خر بخواست ** عکس آن کن خود بود آن راه راست‌‌
  • Kadınlarla meşverette bulunun, ne derlerse aksini yapın. Şüphe yok ki onlara aykırı hareket etmeyen helâk oldular.
  • شاوروهن پس آن گه خالفوا ** إن من لم یعصهن تالف‌‌
  • Heva hevesle, nefsin isteğiyle az dost ol. Çünkü seni Tanrı yolundan çıkaran, yolunu şaşırtan, heva ve hevestir.
  • با هوا و آرزو کم باش دوست ** چون یضلک عن سبیل الله اوست‌‌
  • Cihanda bu heva ve hevesi, yoldaşların gölgesini kırıp öldürdüğü gibi hiçbir şey kıramaz, yok edemez.
  • این هوا را نشکند اندر جهان ** هیچ چیزی همچو سایه‌‌ی همرهان‌‌
  • Peygamber –Sallâllahu Aleyhi Vesellem – in, Ali’ye –Tanrı ondan razı olsun – “ Herkes bir çeşit ibadetle Tanrı’ya yaklaşmayı diler, sen akıllı ve Tanrı’ya ulaşmış kulla sohbet yüzünden yaklaşmaya çalış ki o kulların en ileri gideni olasın “ diye nasihat etmesi
  • وصیت کردن رسول صلی الله علیه و اله و سلم علی را علیه السلام که چون هر کسی به نوع طاعتی تقرب جوید به حق تو تقرب جوی به نصیحت عاقل و بنده‌‌ی خاص تا از همه پیش قدم تر باشی‌‌
  • Peygamber, Ali’ye dedi ki: “ Ey Ali! Tanrı aslanısın, kuvvetlisin, korkmazsın, yüreklisin.
  • گفت پیغمبر علی را کای علی ** شیر حقی پهلوانی پر دلی‌‌
  • Fakat aslanlığına dayanma, güvenme. Ümit ağacının gölgesine sığın! 2960
  • لیک بر شیری مکن هم اعتماد ** اندر آ در سایه‌‌ی نخل امید
  • Hiç kimsenin rivayetlerle, masallarla yoldan ayıramayacağı akıllı bir kişinin gölgesine gir.
  • اندر آ در سایه‌‌ی آن عاقلی ** کش نداند برد از ره ناقلی‌‌
  • Yeryüzünde onun gölgesi Kafdağı gibidir, ruhu da Simurg gibi çok yükseklerde uçmakta, yücelerde dolaşmakta.
  • ظل او اندر زمین چون کوه قاف ** روح او سیمرغ بس عالی طواف‌‌
  • Kıyamete kadar onu övsem, söylesem tükenmez. Bu övüşe bir kesim, bir son arama.
  • گر بگویم تا قیامت نعت او ** هیچ آن را مقطع و غایت مجو
  • Güneş, insan suretiyle yüzünü örtmüştür, insan suretinde gizlenmiştir; artık sen anlayıver. Doğrusunu Tanrı daha iyi bilir.
  • در بشر رو پوش کرده ست آفتاب ** فهم کن و الله اعلم بالصواب‌‌
  • Ya Ali! Sen, Tanrı yolundakini bütün ibadetler içinde Tanrıya ulaşmış kişinin gölgesine sığınmayı seç. 2965
  • یا علی از جمله‌‌ی طاعات راه ** بر گزین تو سایه‌‌ی خاص اله‌‌
  • Herkes bir çeşit ibadete sarıldı, kendisi için bir türlü kurtulma çaresine yapıştı.
  • هر کسی در طاعتی بگریختند ** خویشتن را مخلصی انگیختند
  • Sen, akıllı bir kişinin gölgesine kaç ki gizli gizli savaşan düşmandan kurtulasın.
  • تو برو در سایه‌ی عاقل گریز ** تا رهی ز آن دشمن پنهٱن ستیز
  • Bu, senin için bütün ibadetlerden daha iyidir. Bu suretle yolda ilerlemiş olanların hepsini geçer, hepsinden ileri olursun.
  • از همه طاعات اینت بهتر است ** سبق یابی بر هر آن سابق که هست‌‌
  • Bir Pîr ele geçirdin mi hemen teslim ol; Mûsâ gibi Hızır’ın hükmüne girip yürü.
  • چون گرفتت پیر هین تسلیم شو ** همچو موسی زیر حکم خضر رو
  • Ey münafıklık nedir, bilmeyen! Hızır’ın yaptığı işlere sabret ki Hızır” Haydi git, ayrılık geldi” demesin. 2970
  • صبر کن بر کار خضری بی‌‌نفاق ** تا نگوید خضر رو هذا فراق‌‌
  • Gemiyi kırarsa ses çıkarma; çocuğu öldürürse saçını başını yolma.
  • گر چه کشتی بشکند تو دم مزن ** گر چه طفلی را کشد تو مو مکن‌‌
  • Mademki Hak, onun eline “kendi elimdir” dedi; “Yedullahi fevka eydîhim” hükmünü verdi;
  • دست او را حق چو دست خویش خواند ** تا يد الله فوق أيدیهم براند
  • Şu halde Tanrı eli, onu öldürse de yine diriltir. Hattâ diriltmek nedir ki? Ona ebedî hayat verir.
  • دست حق میراندش زنده‌‌ش کند ** زنده چه بود جان پاینده‌‌ش کند
  • Bu yolu, nadir olarak yapayalnız aşan bile yine Pîrlerin himmetiyle aşmış, varacağı yere onların sayesinde ulaşmıştır.
  • هر که تنها نادرا این ره برید ** هم به عون همت پیران رسید
  • Pîrin eli, kısa değildir, gaiptekilere de erişir. Onun eli, Tanrı kabzasından başka bir şey değildir ki. 2975
  • دست پیر از غایبان کوتاه نیست ** دست او جز قبضه‌‌ی الله نیست‌‌
  • Gaipte bulunanlara böyle bir hil’ati verirlerse huzurda bulunanlar şüphesiz gaiptekilerden daha iyidir.
  • غایبان را چون چنین خلعت دهند ** حاضران از غایبان لا شک بهند
  • Gaiptekileri bile doyururlar, onlara bile ihsan ederlerse artık konuğun önüne ne nimetler koymazlar?
  • غایبان را چون نواله می‌‌دهند ** پیش مهمان تا چه نعمتها نهند
  • Huzurlarında hizmet kemeri bağlanan nerede, kapı dışında bulunan nerede?
  • کو کسی که پیش شه بندد کمر ** تا کسی که هست بیرون سوی در
  • Pîri seçip ona teslim oldun mu, nazik ve tahammülsüz olma; balçık gibi gevşek ve sölpük bir halde bulunma.
  • چون گزیدی پیر نازک دل مباش ** سست و ریزیده چو آب و گل مباش‌‌
  • Her zahmete, her meşakkate kızar, kinlenirsen cilâlanmadan nasıl ayna olacaksın?” 2980
  • گر بهر زخمی تو پر کینه شوی ** پس کجا بی‌‌صیقل آیینه شوی‌‌
  • Vücuduna aslan resmi döğdürmek isteyen, fakat iğne acısından dolayı pişman olan Kazvinlinin hikâyesi
  • کبودی زدن قزوینی بر شانگاه صورت شیر و پشیمان شدن او به سبب زخم سوزن‌‌
  • Rivayetçiden şu hikâyeyi de dinle: Kazvinlilerin âdetleridir;
  • این حکایت بشنو از صاحب بیان ** در طریق و عادت قزوینیان‌‌
  • Vücutlarına, kol ve omuzlarına, kendilerine zarar vermeksizin iğne ile mavi dövmeler dövdürürler.
  • بر تن و دست و کتفها بی‌‌گزند ** از سر سوزن کبودیها زنند
  • Bir Kavzinli, tellâğın yanına gidip “Bana bir döğme yap; fakat canımı acıtma” dedi.
  • سوی دلاکی بشد قزوینیی ** که کبودم زن بکن شیرینیی‌‌
  • Tellâk “ Söyle yiğidim; ne resmi döveyim?” diye sorunca “ bir kükremiş aslan resmi döv” dedi;
  • گفت چه صورت زنم ای پهلوان ** گفت بر زن صورت شیر ژیان‌‌
  • “Talihim aslandır, onun için aslan resmi olsun. Gayret et, dövmeyi adamakıllı yap!” 2985
  • طالعم شیر است نقش شیر زن ** جهد کن رنگ کبودی سیر زن‌‌
  • Tellak “Vücudunun neresine döveyim?” dedi. Kavzinli “ İki omzumun arasına”” dedi.
  • گفت بر چه موضعت صورت زنم ** گفت بر شانه‌‌گهم زن آن رقم‌‌
  • Tellak, iğneyi saplamaya başlayınca yiğidin sırtı acımaya başlayıp,
  • چون که او سوزن فرو بردن گرفت ** درد آن در شانگه مسکن گرفت‌‌
  • “ Aman usta, beni öldürdün gitti. Ne yapıyorsun?”diye bağırdı.
  • پهلوان در ناله آمد کای سنی ** مر مرا کشتی چه صورت می‌‌زنی‌‌
  • Usta “ Aslan yap dedin ya” dedi. Kazvinli sordu:” Neresinden başladın?
  • گفت آخر شیر فرمودی مرا ** گفت از چه عضو کردی ابتدا
  • Usta “ Kuyruğundan” dedi. Kazvinli dedi ki:” Aman iki gözüm, bırak kuyruğunu. 2990
  • گفت از دمگاه آغازیده‌‌ام ** گفت دم بگذار ای دو دیده‌‌ام‌‌
  • Aslanın kuyruğu ile kuyruk sokumum sızladı, nefesim kesildi, boğazım tıkandı.
  • از دم و دمگاه شیرم دم گرفت ** دمگه او دمگهم محکم گرفت‌‌
  • Aslan, varsın kuyruksuz olsun. İğne yarasından yüreğime fenalık geldi, bayılacağım.”
  • شیر بی‌‌دم باش گو ای شیر ساز ** که دلم سستی گرفت از زخم گاز