English    Türkçe    فارسی   

2
1578-1627

  • Ne kötü talebedir o talebe ki hocasıyla baş koşar, onunla kendisini bir görür.
  • نحس شاگردی که با استاد خویش ** همسری آغازد و آید به پیش‏
  • Hem de hangi hocayla? Huzurunda gizli, aşikâr bir olan cihan hocasıyla.
  • با کدام استاد استاد جهان ** پیش او یکسان و هویدا و نهان‏
  • Onun gözü, Allah nuruyla bakmakta, bilgisizlik perdelerini yırtıp yakmaktadır. 1580
  • چشم او ینظر بنور الله شده ** پرده‏های جهل را خارق بده‏
  • O talebe, eski kilim gibi paramparça, delik deşik olmuş gönülleri bir perde yapıp o hâkimin önüne gerer.
  • از دل سوراخ چون کهنه گلیم ** پرده‏ای بندد به پیش آن حکیم‏
  • Hâlbuki o perde bile yüzlerce ağzıyla ona gülüp durur. Her ağzı hocaya bir delik olmuştur. ( deliklerden talebenin gönlünü seyreder durur.)
  • پرده می‏خندد بر او با صد دهان ** هر دهانی گشته اشکافی بر آن‏
  • Hoca, talebeye der ki; “ Ey köpekten de aşağı olan, bana hiç mi vefan yok?
  • گوید آن استاد مر شاگرد را ** ای کم از سگ نیستت با من وفا
  • Haydi, beni kuvvetli, müşküller halledici bir hoca farz etme, tut ki senin gibi bir talebeyim, senin gibi gönül gözüm kör.
  • خود مرا استا مگیر آهن گسل ** همچو خود شاگرد گیر و کوردل‏
  • Fakat canına, gönlüne yardımım da mı dokunmadı? Sana ben olmadıkça bir feyiz bile akmıyor. 1585
  • نه از منت یاری است در جان و روان ** بی‏منت آبی نمی‏گردد روان‏
  • Şu halde görüyorsun ya, gönlüm, senin bahtının tezgâhı. Be doğru düzen olmayan, bu tezgahı niye kırarsın?
  • پس دل من کارگاه بخت تست ** چه شکنی این کارگاه ای نادرست‏
  • Çakmağı gizlice çakıyorum dersen kalpten, kalbe pencere yok mu ki?
  • گویی‏اش پنهان زنم آتش زنه ** نه به قلب از قلب باشد روزنه‏
  • Gönül, nihayet senin fikrini de pencereden görür, andığın şeye şahadet eder.
  • آخر از روزن ببیند فکر تو ** دل گواهی می‏دهد زین ذکر تو
  • Tut ki kereminden yüzüne vurmuyor, yüzünü yerlere sürtmüyor, ne söylersen gülüp “ Evet, evet” diyor.
  • گیر در رویت نمالد از کرم ** هر چه گویی خندد و گوید نعم‏
  • Fakat senin hilene, hud’ana gülmüyor. Kötü huyuna, yaptığın şeylere gülüyor. 1590
  • او نمی‏خندد ز ذوق مالشت ** او همی‏خندد بر آن اسگالشت‏
  • Hile edenin göreceği, bulacağı karşılık hileden ibarettir. Büyük testiyi vur kır, küçük testiyi al iç. İşte lâyığın bu!
  • پس خداعی را خداعی شد جزا ** کاسه زن کوزه بخور اینک سزا
  • Eğer o senden razı olur, bu yüzden gülerse sana yüz binlerce gül açılır.
  • گر بدی با تو و را خنده‏ی رضا ** صد هزاران گل شکفتی مر ترا
  • Gönlü senden razı olursa bil ki o, Hamel burcunda bir güneş kesilir.
  • چون دل او در رضا آرد عمل ** آفتابی دان که آید در حمل‏
  • O yüzden hem gündüz güler hem bahar. Çiçeklerle yeşillikler birbirine karışır.
  • زو بخندد هم نهار و هم بهار ** در هم آمیزد شکوفه و سبزه‏زار
  • Yüz binlerce bülbülle kumru ötüşmeye başlar; sessiz cihanı sesle doldurur. 1595
  • صد هزاران بلبل و قمری نوا ** افکنند اندر جهان بی‏نوا
  • Ruh yaprağını sararmış, kararmış bir halde görüyorsun da padişahın gazabından yine haberin yok.
  • چون که برگ روح خود زرد و سیاه ** می‏ببینی چون ندانی خشم شاه‏
  • Padişahın güneşi itap burcunda olunca yüzleri kebap gibi karartır.
  • آفتاب شاه در برج عتاب ** می‏کند روها سیه همچون کباب‏
  • O Utarit’in sayfaları, bizim canımızdır; o sayfalardaki beyazlık, karalık, bizim mizanımız.
  • آن عطارد را ورقها جان ماست ** آن سپیدی و آن سیه میزان ماست‏
  • Sonra ruhları; sevdadan, acizlikten kurtarsın diye tekrar kırmızı ve yeşil bir ferman yazar.
  • باز منشوری نویسد سرخ و سبز ** تا رهند ارواح از سودا و عجز
  • Hulâsa ilkbaharın yazıp çizdiği şeyler de kavsikuzah gibi kırmızı ve yeşil sayılır”. 1600
  • سرخ و سبز افتاد نسخ نو بهار ** چون خط قوس و قزح در اعتبار
  • Hüthüdün küçücük vücudunu görünce,Belkıs’ın kalben Süleymen Âleyhisselâm’dangelen haberi ulu bulması
  • عکس تعظیم پیغام سلیمان علیه السلام در دل بلقیس از صورت حقیر هدهد
  • Belkıs’a yüzlerce rahmet olsun. Tanrı, ona yüzlerce erkeğin aklını vermişti.
  • رحمت صد تو بر آن بلقیس باد ** که خدایش عقل صد مرده بداد
  • Bir hüthüt kuşu, Süleyman’dan birkaç satırdan ibaret bir mektup getirdi.
  • هدهدی نامه بیاورد و نشان ** از سلیمان چند حرفی با بیان‏
  • Belkıs okudu. Elçinin getirdiği o şümullü nükteleri hor görmedi.
  • خواند او آن نکتهای با شمول ** با حقارت ننگرید اندر رسول‏
  • Gözü, hüthütü gördü, gönlü onun Anka olduğunu anladı. Duygusu onu bir köpekten ibaret gördü, gönlüyse bir derya.
  • جسم هدهد دید و جان عنقاش دید ** حس چو کفی دید و دل دریاش دید
  • Akıl, bu iki renkli tılsımlar yüzünden Muhammet’le, Ebucehil’lerin savaştığı gibi duygu ile savaşır durur. 1605
  • عقل با حس زین طلسمات دو رنگ ** چون محمد با ابو جهلان به جنگ‏
  • Kâfirler, Ahmet’i beşer gördüler. Çünkü onun ayı böldüğünü görmemişlerdi.
  • کافران دیدند احمد را بشر ** چون ندیدند از وی انشق القمر
  • Hisse ait gözüne toprak serp. His gözü, akla da düşmandır, dine de.
  • خاک زن در دیده‏ی حس بین خویش ** دیده‏ی حس دشمن عقل است و کیش‏
  • Allah duygu gözüne kör dedi, putperest dedi, bizim zıddımız dedi.
  • دیده‏ی حس را خدا اعماش خواند ** بت پرستش گفت و ضد ماش خواند
  • Çünkü o, köpüğü gördü de denizi görmedi. Bu demi gördü de yarını görmedi.
  • ز انکه او کف دید و دریا را ندید ** ز انکه حالی دید و فردا را ندید
  • Bu günün sahibi de odur, yarının sahibi de. Her ana sahip olan, önünde durup durur da o, hazineden bir pul bile görmez. 1610
  • خواجه‏ی فردا و حالی پیش او ** او نمی‏بیند ز گنجی جز تسو
  • Bir zere bile o güneşten haber verir ve güneş; o zerreye kul, köle kesilir.
  • ذره‏ای ز آن آفتاب آرد پیام ** آفتاب آن ذره را گردد غلام‏
  • Birlik denizinin elçisi olan katraya yedi deniz esir olur.
  • قطره‏ای کز بحر وحدت شد سفیر ** هفت بحر آن قطره را باشد اسیر
  • Bir avuç toprak bile onun yüzünden çevikleşirse felekler, o, bir avuç toprağın önüne baş koyar.
  • گر کف خاکی شود چالاک او ** پیش خاکش سر نهد افلاک او
  • Âdemin toprağı Allahtan çevikleşince Allah melekleri o toprağın önünde secde ettiler.
  • خاک آدم چون که شد چالاک حق ** پیش خاکش سر نهند املاک حق‏
  • Göğün yarılması nedendi? Toprakla olan münasebeti kaldıran, müşkülleri halleden bir gözden. 1615
  • السماء انشقت آخر از چه بود ** از یکی چشمی که خاکی بر گشود
  • Toprak, kesafeti yüzünden suyun dibine gider. Öyle olduğu halde toprağa bak ki çevikleşti, süratle Arşı bile geçti.
  • خاک از دردی نشیند زیر آب ** خاک بین کز عرش بگذشت از شتاب‏
  • Bil ki o letafet sudan değildir, ancak Verici ve Eşsiz, Örneksiz Yaratıcının ihsanından,.
  • آن لطافت پس بدان کز آب نیست ** جز عطای مبدع وهاب نیست‏
  • Dilerse havayı, ateşi aşağılatır, dilerse dikeni gülden üstün eder.
  • گر کند سفلی هوا و نار را ** ور ز گل او بگذراند خار را
  • Allah hükmedicidir, dilediğini yapar. Derdin ta kendisinden deva yaratır.
  • حاکم است و یفعل الله ما یشاء ** کاو ز عین درد انگیزد دوا
  • Havayı, ateşi aşağılatırsa onları karartır, bulandırır, ağırlaştırır. 1620
  • گر هوا و نار را سفلی کند ** تیرگی و دردی و ثقلی کند
  • Yeri ve suyu yüceltirse kâinat yolunu ayaklarıyla arşınlarlar, yürürler.
  • ور زمین و آب را علوی کند ** راه گردون را بپا مطوی کند
  • Gayrı tamamıyla anlaşıldı ki dilediğini yüceltir, toprağa mensup olana “Kanatlarını aç” der.
  • پس یقین شد که تعز من تشاء ** خاکیی را گفت پرها بر گشا
  • Ateşe mensup olana der ki: “ Yürü, İblis ol, yedinci kat yerin altında şeytanlık et.
  • آتشی را گفت رو ابلیس شو ** زیر هفتم خاک با تلبیس شو
  • Ey topraktan yaratılan adam, sen de yürü, Süha yıldızını bile geç. Ateşten yaratılan İblis, sen de yerin dibine git.
  • آدم خاکی برو تو بر سها ** ای بلیس آتشی رو تا ثری‏
  • Ben dört tabiat ve illet-i şlâ değilim. Her şeyi tasarruf etmede Baki ve Daimîyim. 1625
  • چار طبع و علت اولی نی‏ام ** در تصرف دایما من باقی‏ام‏
  • İşim illetsiz, sebepsiz ve dosdoğrudur. Ey kötü düşünceli; takdirim, sebebe bağlı olamaz.
  • کار من بی‏علت است و مستقیم ** هست تقدیرم نه علت ای سقیم‏
  • Bir vakit olur, âdetimi değiştirir. Bir vakit olur, bu tozu yatıştırırım.
  • عادت خود را بگردانم به وقت ** این غبار از پیش بنشانم به وقت‏