English    Türkçe    فارسی   

2
1728-1777

  • Bu ne saçma söz, bu ne küfür, bu ne olmayacak şey? Ağzına pamuk tıka.
  • این چه ژاژست و چه کفر است و فشار ** پنبه‏ای اندر دهان خود فشار
  • Küfrünün pis kokusu dünyayı tuttu. Küfrün, din kumaşını yıprattı.
  • گند کفر تو جهان را گنده کرد ** کفر تو دیبای دین را ژنده کرد
  • Çarık, dolak, ancak sana yaraşır. Bir güneşe bu çeşit şeylerin ne lüzumu var? 1730
  • چارق و پا تابه لایق مر تراست ** آفتابی را چنینها کی رواست‏
  • Böyle sözlerden ağzını kapamazsan bir ateş gelir, halkı yakar.
  • گر نبندی زین سخن تو حلق را ** آتشی آید بسوزد خلق را
  • Zaten ateş gelmedi de bu duman ne? Can niye kapkara bir hale geldi, ruh merdutlaştı?
  • آتشی گر نامده ست این دود چیست ** جان سیه گشته روان مردود چیست‏
  • Allah’ın her şeye kadir ve her hususta âdil olduğunu biliyorsan nasıl oluyor da bu hezeyanlara, bu küstahlığa cüret ediyorsun?
  • گر همی‏دانی که یزدان داور است ** ژاژ و گستاخی ترا چون باور است‏
  • Akılsız dost, zaten düşmandır. Ulu Allah, bu çeşit hizmetlerden ganidir.
  • دوستی بی‏خرد خود دشمنی است ** حق تعالی زین چنین خدمت غنی است‏
  • Sen bunları kime söylüyorsun. Amcana, dayına mı? Allah sıfatlarında cisim sahibi olmak ve ihtiyaç var mı? 1735
  • با که می‏گویی تو این با عم و خال ** جسم و حاجت در صفات ذو الجلال‏
  • Büyüyüp gelişmekte olan süt içer. Ayağı muhtaç olan çarık giyer.
  • شیر او نوشد که در نشو و نماست ** چارق او پوشد که او محتاج پاست‏
  • Eğer bu dedikodu, kulu içinse… Allah, onun hakkında da “ O, benim” dedi. Yine beyhude ve bâtıl.
  • ور برای بنده‏ش است این گفت‏وگو ** آن که حق گفت او من است و من خود او
  • Allah, onun hakkında, “ Hastalandım da yine halimi hatırımı sormadın? Yalnız o hastalanmadı, ben de hasta oldum” demiştir.
  • آن که گفت انی مرضت لم تعد ** من شدم رنجور او تنها نشد
  • Bu çeşit sözler, “ Benimle duyar, benimle görür” haki katına erişen kişi içinde bâtıldır.
  • آن که بی‏یسمع و بی‏یبصر شده ست ** در حق آن بنده این هم بی‏هده ست‏
  • Allah haslarıyla edepsizce konuşmak gönlü öldürür amel defterini kapkara bir hale koyar. 1740
  • بی‏ادب گفتن سخن با خاص حق ** دل بمیراند سیه دارد ورق‏
  • Sen bir erkeğe Fatma desen; erkekle kadın, hep bir cinsten olmakla beraber,
  • گر تو مردی را بخوانی فاطمه ** گر چه یک جنسند مرد و زن همه‏
  • İmkân bulursa kanına kasteder, isterse haddi zatında halîm ve mülâyim olsun!
  • قصد خون تو کند تا ممکن است ** گر چه خوش خو و حلیم و ساکن است‏
  • Fatma sözü, kadınlar için övünçtür. Fakat erkeğe söylersen kılıç yarası gibi tesir eder.
  • فاطمه مدح است در حق زنان ** مرد را گویی بود زخم سنان‏
  • El ayak. Bizim için övünç vesilesidir; fakat Allah’ın arılığına nispetle kusur.
  • دست و پا در حق ما استایش است ** در حق پاکی حق آلایش است‏
  • “ Doğmaz, doğurmaz” vasfı ona lâyıktır. Babayı da halk eden o, oğlu da. 1745
  • لم یلد لم یولد او را لایق است ** والد و مولود را او خالق است‏
  • Doğma, cisim olanın vasfıdır. Doğan, ırmağın bu yüzüne mensuptur.
  • هر چه جسم آمد ولادت وصف اوست ** هر چه مولود است او زین سوی جوست‏
  • Çünkü doğan, Kevnü Fesat âlemindendir, aşağılıktır, sonradan olmadır. Elbette onu bir meydana getiren lâzım.”
  • ز انکه از کون و فساد است و مهین ** حادث است و محدثی خواهد یقین‏
  • Çoban, “ Ya Musa ağzımı bağladın, pişmanlıktan canımı yaktın” dedi;
  • گفت ای موسی دهانم دوختی ** و ز پشیمانی تو جانم سوختی‏
  • Elbisesini yırtıp yana, yana bir ah çekti, başını alıp çöle doğru yola düştü.
  • جامه را بدرید و آهی کرد تفت ** سر نهاد اندر بیابانی و رفت‏
  • Ulu Allah’ın Musa’ya çoban yüzünden darılması
  • عتاب کردن حق تعالی با موسی علیه السلام از بهر آن شبان‏
  • Musa’ya Allah’tan şöyle vahiy geldi: “ Kulumuzu bizden ayırdın. 1750
  • وحی آمد سوی موسی از خدا ** بنده‏ی ما را ز ما کردی جدا
  • Sen ulaştırmaya mı geldin, yoksa ayırmaya mı?
  • تو برای وصل کردن آمدی ** نی برای فصل کردن آمدی‏
  • Kaadir oldukça ayrılığa ayak basma. Bence en hoşlanılmayan şey ayrılıktır.
  • تا توانی پا منه اندر فراق ** أبغض الأشیاء عندی الطلاق‏
  • Ben, herkese bir huy, herkese bir çeşit ıstılah verdim.
  • هر کسی را سیرتی بنهاده‏ام ** هر کسی را اصطلاحی داده‏ام‏
  • Ona metih olan söz, sana zemdir; ona göre baldır, sana göre zehir!
  • در حق او مدح و در حق تو ذم ** در حق او شهد و در حق تو سم‏
  • Bizse temizden de münezzehiz, pisten de. Ağırlıktan da arıyız, çeviklik ve titizlikten de! 1755
  • ما بری از پاک و ناپاکی همه ** از گران جانی و چالاکی همه‏
  • Kullara ibadet edin diye emrettimse bir kâr, bir fayda elde edeyim diye değil, kullara ihsanlarda bulunayım diye.
  • من نکردم امر تا سودی کنم ** بلکه تا بر بندگان جودی کنم‏
  • Hintlilere, Hintlilerin sözleri metihtir. Sintlilere, Sintlilerin.
  • هندوان را اصطلاح هند مدح ** سندیان را اصطلاح سند مدح‏
  • Onların beni tespih etmeleriyle münezzeh, mukaddes olmam. Bu tespih incilerini saymakla kendileri temizlenirler.
  • من نگردم پاک از تسبیحشان ** پاک هم ایشان شوند و در فشان‏
  • Biz; dile, söze bakmayız; gönle hale bakarız.
  • ما زبان را ننگریم و قال را ** ما روان را بنگریم و حال را
  • Kalp huşu sahibiyse kalbe bakarız, isterse sözünde kulluk ve aşağılık olmasın! 1760
  • ناظر قلبیم اگر خاشع بود ** گر چه گفت لفظ ناخاضع رود
  • Çünkü gönül cevherdir. Söz söylemekse araz. Bu yüzden araz, âriyettir, maksat cevherdir.
  • ز انکه دل جوهر بود گفتن عرض ** پس طفیل آمد عرض جوهر غرض‏
  • Manası gizli kapalı yahut başka olan bu çeşit lâflar, ne vakte kadar sürecek? Yanıp yakılmak isterim ben, yanıp yakılmak, ateşe düş!
  • چند ازین الفاظ و اضمار و مجاز ** سوز خواهم سوز با آن سوز ساز
  • Canda sevgiden bir ateş tutuşur. Düşünceyi, sözü, baştanbaşa yakıver!
  • آتشی از عشق در جان بر فروز ** سربه‏سر فکر و عبارت را بسوز
  • Musa, edep bilenler başka, canı, ruhu yanmış âşıklar başka.
  • موسیا آداب دانان دیگرند ** سوخته جان و روانان دیگرند
  • Âşıklara her nefeste bir yanış var. Yıkık köyden haraç, âşar alınmaz. 1765
  • عاشقان را هر نفس سوزیدنی ست ** بر ده ویران خراج و عشر نیست‏
  • Hatalı söz söylerse bile ona hatalı deme. Kanına bulanıp şehit olursa yıkamaya kalkışma.
  • گر خطا گوید و را خاطی مگو ** گر بود پر خون شهید او را مشو
  • Şehitlere kan, sudan yeğdir. Bu yanlış sözde yüzlerce doğrudan yeğ!
  • خون شهیدان را ز آب اولی‏تر است ** این خطا از صد ثواب اولی‏تر است‏
  • Kâbe’nin içinde kıbleden eser yoktur, dalgıcın ayağında dolak olmazsa ne gam!
  • در درون کعبه رسم قبله نیست ** چه غم ار غواص را پاچیله نیست‏
  • Yürü, sarhoşlardan kılavuzluk arama. Elbisesi paramparça olana yamadan bahsetme.
  • تو ز سر مستان قلاووزی مجو ** جامه چاکان را چه فرمایی رفو
  • Aşk şeriatı, bütün dinlerden ayrıdır. Âşıkların şeriatı da Allah’tır, mezhebi de. 1770
  • ملت عشق از همه دینها جداست ** عاشقان را ملت و مذهب خداست‏
  • Lâlin, lâl olduğunu ispat eden bir damgası olmasa da ne çıkar? Aşk, gam denizinde gamlanmaz ki!
  • لعل را گر مهر نبود باک نیست ** عشق در دریای غم غمناک نیست‏
  • Musa Aleyhisselem’a o çobanın mazur olduğuna dair vahiy gelmesi
  • وحی آمدن موسی را علیه السلام در عذر آن شبان‏
  • Ondan sonra Hak, Musa’nın sırrına dile gelmeyecek sırlar söyledi;
  • بعد از آن در سر موسی حق نهفت ** رازهایی کان نمی‏آید به گفت‏
  • Musa’nın gölüne sözler döktüler. Görmekle söylemeyi birbirine karıştırdılar.
  • بر دل موسی سخنها ریختند ** دیدن و گفتن به هم آمیختند
  • Nice defa kendisinden geçti, nice defa kendisine geldi. Kaç kere ezelden ebede uçtu!
  • چند بی‏خود گشت و چند آمد به خود ** چند پرید از ازل سوی ابد
  • Eğer bundan ötesini anlatmaya kalkışırsam ahmaklık etmiş olurum. Çünkü bunu açmak, bunu anlatmak, anlayışın ötesindedir. 1775
  • بعد از این گر شرح گویم ابلهی است ** ز انکه شرح این ورای آگهی است‏
  • Söylesen akıllar hayran olur. Yazsam birçok kalemler kırılır!
  • ور بگویم عقلها را بر کند ** ور نویسم بس قلمها بشکند
  • Musa Allahtan bu azarı duyunca çöle düşüp çobanın ardınca koştu.
  • چون که موسی این عتاب از حق شنید ** در بیابان در پی چوپان دوید