English    Türkçe    فارسی   

2
2553-2602

  • Yolumuzu gül bahçesi gibi lâtif bir hale getir, ey Yüce Tanrı, konağımız zaten sensin.”
  • راه را بر ما چو بستان کن لطیف ** منزل ما خود تو باشی ای شریف‏
  • Müminler mahşerde derler ki; “Ey melekler, cehennem müşterek bir yol değil miydi?
  • مومنان در حشر گویند ای ملک ** نی که دوزخ بود راه مشترک‏
  • Mümin de oraya uğrayacaktı, kâfir de. Fakat biz bu yolda ne duman gördük, ne ateş. 2555
  • مومن و کافر بر او یابد گذار ** ما ندیدیم اندر این ره دود و نار
  • İşte burası cennet, emniyet yurdu. Peki o aşağılık uğrak nerede?”
  • نک بهشت و بارگاه ایمنی ** پس کجا بود آن گذرگاه دنی‏
  • Melekler derler ki: “Hani geçerken filân yerde gördüğümüz o yemyeşil bahçe vardı ya.
  • پس ملک گوید که آن روضه‏ی خضر ** که فلان جا دیده‏اید اندر گذر
  • Cehennem, o şiddetli azap yurdu, işte orasıydı. Fakat size bağlık, bahçelik, yeşillik bir yer oldu.
  • دوزخ آن بود و سیاستگاه سخت ** بر شما شد باغ و بستان و درخت‏
  • Siz, bu cehennem huylu, kötü suratlı, ateş meşrepli nefsi.
  • چون شما این نفس دوزخ خوی را ** آتشی گبر فتنه جوی را
  • Çalışıp, çabalayıp tertemiz bir hale getirdiniz; Tanrı için ateşi söndürdünüz: 2560
  • جهدها کردید و او شد پر صفا ** نار را کشتید از بهر خدا
  • Şulelenip duran şehvet ateşini takva yeşilliği, hidayet nuru haline soktunuz;
  • آتش شهوت که شعله می‏زدی ** سبزه‏ی تقوی شد و نور هدی‏
  • Hırs ateşiniz hilim, bilgisizlik karanlığı ilim oldu;
  • آتش خشم از شما هم حلم شد ** ظلمت جهل از شما هم علم شد
  • Hırs ateşini attınız; o ateş diken gibiydi, gül bahçesine döndü..
  • آتش حرص از شما ایثار شد ** و آن حسد چون خار بد گلزار شد
  • Mademki siz kendinizdeki bütün ateşleri bizim için söndürdünüz, bu suretle de zehir, bal haline geldi.
  • چون شما این جمله آتشهای خویش ** بهر حق کشتید جمله پیش پیش‏
  • Mademki ateşe mensup olan nefsi bir bahçe yapıp oraya vefa tohumları ektiniz, 2565
  • نفس ناری را چو باغی ساختید ** اندر او تخم وفا انداختید
  • Oradaki zikir ve tespih bülbülleri, yeşillikte, ırmak kıyısında güzel bir tarzda ötüşmeye koyuldular.
  • بلبلان ذکر و تسبیح اندر او ** خوش سرایان در چمن بر طرف جو
  • Tanrı’ya, çağırana icabet ettiniz, nefis cehennemine su serptiniz.
  • داعی حق را اجابت کرده‏اید ** در جحیم نفس آب آورده‏اید
  • Bizim cehennemimiz de size yeşillik, gül bahçesi, ağaçlık haline geldi.”
  • دوزخ ما نیز در حق شما ** سبزه گشت و گلشن و برگ و نوا
  • Oğul, ihsanın karşılığı nedir? Lütuf, ihsan ve en değerli sevap.
  • چیست احسان را مکافات ای پسر ** لطف و احسان و ثواب معتبر
  • Siz, biz kurbanız, varlık, iyilik vasıflarına karşı fâniyiz: 2570
  • نی شما گفتید ما قربانی‏ایم ** پیش اوصاف بقا ما فانی‏ایم‏
  • Kalleşsek de, divaneysek de o sâkinin, o kadehin sarhoşlarıyız;
  • ما اگر قلاش و گر دیوانه‏ایم ** مست آن ساقی و آن پیمانه‏ایم‏
  • Onun hükmüne, onun fermanına baş koymakta, tatlı canımızı ona peşkeş sunmaktayız.
  • بر خط و فرمان او سر می‏نهیم ** جان شیرین را گروگان می‏دهیم‏
  • Sevgilinin hayali, gönüllerimizde oldukça; işimiz, kulluk ve can vermedir, demediniz mi?
  • تا خیال دوست در اسرار ماست ** چاکری و جان سپاری کار ماست‏
  • Nerede bir belâ çırağı uyandırdılarsa orada yüz binlerce âşığın canını yaktılar.
  • هر کجا شمع بلا افروختند ** صد هزاران جان عاشق سوختند
  • Evin içinde ki âşıklar, sevgilinin cemali çırağına pervanedirler. 2575
  • عاشقانی کز درون خانه‏اند ** شمع روی یار را پروانه‏اند
  • Gönül, seninle nurlanan yere, belâlardan sana siperlerden olanların meclisine,
  • ای دل آن جا رو که با تو روشن‏اند ** وز بلاها مر ترا چون جوشن‏اند
  • Sana canlarında yer verenlerin, seni şaraplarla dopdolu bir kadeh haline getirenlerin yanına git!
  • ز آن میان جان ترا جا می‏کنند ** تا ترا پر باده چون جامی کنند
  • Onların canlarında yurt kur; ey aydın dolunay, gökyüzünde mekân tut!
  • در میان جان ایشان خانه گیر ** در فلک خانه کن ای بدر منیر
  • Onlar, sana sırları belirtmek için Utarit gibi gönül defterini açarlar.
  • چون عطارد دفتر دل واکنند ** تا که بر تو سرها پیدا کنند
  • Mademki yerin yurdun yok bildiklerin yanına var, ay parçasıysan kâmil ve tamam bir aya yüz vur! 2580
  • پیش خویشان باش چون آواره‏ای ** بر مه کامل زن ار مه پاره‏ای‏
  • Cüz’ün, küllünden çekinmesi de ne oluyor? Muhalifle bu kaynaşma da ne?
  • جزو را از کل خود پرهیز چیست ** با مخالف این همه آمیز چیست‏
  • Cinse bak, bir nev’ile karışınca, o cinsin nev’i olmuş gayıpları gör, ayn’ın nuru ile ayn kesilmiş.
  • جنس را بین نوع گشته در روش ** غیبها بین گشته عین از پرتوش‏
  • Be akılsız, karı gibi işvelendikçe, yalana işveye kalkıştıkça, nasıl üst olacaksın?
  • تا چون زن عشوه خری ای بی‏خرد ** از دروغ و عشوه کی یابی مدد
  • Halkın seni övmesini, sana yaltaklanmasını, halkın tatlı ve kandırıcı sözlerini alıyor, altın gibi cebine indiriyorsun!
  • چاپلوس و لفظ شیرین و فریب ** می‏ستانی می‏نهی چون زر به جیب‏
  • Sana Padişahların sövmesi, vurması, sapıkların övmesinden daha iyidir. 2585
  • مر ترا دشنام و سیلی شهان ** بهتر آید از ثنای گمرهان‏
  • Padişahların tokadını ye de aşağılık kişilerin balını yeme, bu suretle er olanların ikbali yüzünden sen de bir er ol.
  • صفع شاهان خور مخور شهد خسان ** تا کسی گردی ز اقبال کسان‏
  • Çünkü onlardan hil’at gelir, devlet gelir. Onlar, ruhun penahında cesedi, can haline getirirler.
  • ز آنک از ایشان خلعت و دولت رسد ** در پناه روح جان گردد جسد
  • Nerede bir çıplak, bir yoksul görürsen bil ki bir kâmilden kaçmıştır.
  • هر کجا بینی برهنه و بی‏نوا ** دان که او بگریخته ست از اوستا
  • Gönlünün dilediğini yapmak, o kör, o kötü ve sermayesiz gönlün istediğini yerine getirmek için bir üstattan firar etmiştir.
  • تا چنان گردد که می‏خواهد دلش ** آن دل کور بد بی‏حاصلش‏
  • Eğer ustanın dilediğine uysaydı kendisini de bezerdi, akrabasını da. 2590
  • گر چنان گشتی که استا خواستی ** خویش را و خویش را آراستی‏
  • Dünyada kim ustadan kaçarsa, devletten kaçar; bunu böyle bil.
  • هر که از استا گریزد در جهان ** او ز دولت می‏گریزد این بدان‏
  • Ten kazancında bir sanat öğrendin, din sanatına da bir el ur!
  • پیشه‏ای آموختی در کسب تن ** چنگ اندر پیشه‏ی دینی بزن‏
  • Dünyada elbisen var, zenginleştin; fakat bu âlemden gidince nasıl edeceksin?
  • در جهان پوشیده گشتی و غنی ** چون برون آیی از اینجا چون کنی‏
  • Ahiret için de bir sanat öğren ki mağfiret kazancını elde edesin.
  • پیشه‏ای آموز کاندر آخرت ** اندر آید دخل کسب مغفرت‏
  • O cihan da pazarla, kazançla dolu bir şehirdir. Zannetme ki kazanma yalnız bu âlemdedir ve bu kazanç kâfidir! 2595
  • آن جهان شهری است پر بازار و کسب ** تا نپنداری که کسب اینجاست حسب‏
  • Ulu Tanrı “Bu cihanın kazancı, o kazancın yanında çocuk oyuncağıdır” dedi.
  • حق تعالی گفت کاین کسب جهان ** پیش آن کسب است لعب کودکان‏
  • Hani bir çocuk, öbür çocuğun üstüne yürür, onunla konuşuyor birleşiyor gibi hareketlerde bulunur ya..
  • همچو آن طفلی که بر طفلی تند ** شکل صحبت کن مساسی می‏کند
  • Çocuklar, dükkâncılık oynarlar ya fakat zaman geçirmeden başka, ellerine bir şey girmez.
  • کودکان سازند در بازی دکان ** سود نبود جز که تعبیر زبان‏
  • Gece gelip çatar, çocuk evine aç döner, Öbür çocuklar giderler, tek başına kalakalır.
  • شب شود در خانه آید گرسنه ** کودکان رفته بمانده یک تنه‏
  • Bu âlem oyun yeridir, ölüm de gece. Geri döner gidersin, fakat kese bomboş, sen de yorgun argın! 2600
  • این جهان بازی‏گه است و مرگ شب ** باز گردی کیسه خالی پر تعب‏
  • Be serkeş herif, din kazancı; aşktır, gönül cezbesidir, Hak nuruna kabiliyettir.
  • کسب دین عشق است و جذب اندرون ** قابلیت نور حق دان ای حرون‏
  • Bu aşağılık nefis, senden fâni kazanç ister. Fakat niceye bir aşağılık şeyleri kazanıp duracaksın, bırak artık, yeter.
  • کسب فانی خواهدت این نفس خس ** چند کسب خس کنی بگذار بس‏