English    Türkçe    فارسی   

2
3702-3751

  • Güvercin doğanın pençesinden emindi, koyun kurttan çekinmiyordu.
  • شد کبوتر ایمن از چنگال باز ** گوسفند از گرگ ناورد احتراز
  • Süleyman, düşmanlar arasında meyancılık etti, bütün kuşların arasında birlik husule geldi.
  • او میانجی شد میان دشمنان ** اتحادی شد میان پر زنان‏
  • Sen bir karıncaya benzersin, tane toplamak için koşup durmaktasın. Fakat behey azgın. Süleyman buracıkta, sen ne arıyorsun?
  • تو چو موری بهر دانه می‏دوی ** هین سلیمان جو چه می‏باشی غوی‏
  • Tane arayana tane, tuzaktır. Fakat Süleyman arayan hem Süleyman’ı bulur, hem taneyi elde eder. 3705
  • دانه جو را دانه‏اش دامی شود ** و آن سلیمان جوی را هر دو بود
  • Bu ahir zamanda kuşlara bir an bile birbirlerinden aman yoktur.
  • مرغ جانها را در این آخر زمان ** نیستشان از همدگر یک دم امان‏
  • Devrimizde de Süleyman var, bizi sulha kavuşturur, zulmümüzü giderir.
  • هم سلیمان هست اندر دور ما ** کاو دهد صلح و نماند جور ما
  • “Hiçbir ümmet yoktur ki aralarında bir korkutucu olmasın” ayetini oku.
  • قول إن من أمة را یاد گیر ** تا به إلا و خلا فیها نذیر
  • Allah “ Hiçbir ümmet bulunamaz ki içlerinde bir Allah halifesi, bir himmet sahibi bulunmasın” dedi.
  • گفت خود خالی نبوده ست امتی ** از خلیفه‏ی حق و صاحب همتی‏
  • O halife, onların gönüllerini o kadar birleştirir gibi saflıktan hiçbir gıllügışları kalmaz. 3710
  • مرغ جانها را چنان یکدل کند ** کز صفاشان بی‏غش و بی‏غل کند
  • Hepsini ana gibi birbirini esirger bir hale getirir. Onun için Müslümanlara “Tek bir nefis” demiştir.
  • مشفقان گردند همچون والده ** مسلمون را گفت نفس واحده‏
  • Onlar Allah Resulü yüzünden tek bir nefis oldular, yoksa her biri, öbürüne tam bir düşmandı.
  • نفس واحد از رسول حق شدند ** ور نه هر یک دشمن مطلق بدند
  • Resul Sallâllahu Aleyhi Ve Sellem’in yüzünden Ensarın arasındaki aykırılık ve düşmanlığın kalması
  • برخاستن مخالفت و عداوت از میان انصار به برکات رسول صلی الله علیه و آله
  • Medinelilerin iki kabilesi vardı, birine Evs, öbürüne Hazrec denirdi. Âdeta bir kabile öbürünün kanına susamıştı.
  • دو قبیله کاوس و خزرج نام داشت ** یک ز دیگر جان خون آشام داشت‏
  • Mustafa’nın yüzünden o eski kinleri İslâm ve sâflık nuruyla mahvoldu.
  • کینه‏های کهنه‏شان از مصطفی ** محو شد در نور اسلام و صفا
  • Önce o düşmanlar, bağdaki üzümler gibi kardeş oldular. 3715
  • اولا اخوان شدند آن دشمنان ** همچو اعداد عنب در بوستان‏
  • “Şüphe yok, söz bundan ibaret; Müminler kardeştir” nasihatiyle de, bu nefesle de kardeşliği bıraktılar, tek bir ten oldular.
  • و ز دم المؤمنون إخوة به پند ** در شکستند و تن واحد شدند
  • Üzümlerin suretleri kardeştir. Fakat sıktın mı tek bir üzüm suyu olur.
  • صورت انگورها اخوان بود ** چون فشردی شیره‏ی واحد شود
  • Korukla üzüm birbirine zıttır ama koruk, olgunlaşınca güzelleşir, tatlılaşır, iyi bir dost olur.
  • غوره و انگور ضدانند لیک ** چون که غوره پخته شد شد یار نیک‏
  • Koruk halinde kalan üzüme Allah ezelden kâfir demiştir.
  • غوره‏ای کاو سنگ بست و خام ماند ** در ازل حق کافر اصلیش خواند
  • Değil kardeşim değil… Artık o tek bir nefis olamaz. Azgınlıkta menhus bir mülhitten ibarettir. 3720
  • نه اخی نه نفس واحد باشد او ** در شقاوت نحس ملحد باشد او
  • Ondaki gizli şeyleri bir söylesem âlemde fikirler fitneye düşer, karmakarışık olur.
  • گر بگویم آن چه او دارد نهان ** فتنه‏ی افهام خیزد در جهان‏
  • Kör gâvurun sırrının anılmaması daha iyi. Cehennem dumanın İrem bağından uzak oluşu daha hoş!
  • سر گبر کور نامذکور به ** دود دوزخ از ارم مهجور به‏
  • Ne de olsa üzüm olmaya kabiliyetli korukların gönülleri, ehli dilin nefesleriyle birdir.
  • غوره‏های نیک کایشان قابل‏اند ** از دم اهل دل آخر یک دل‏اند
  • Hepsi üzüm olmaya koşarsa, sonunda ikilik kalkar, kin ve savaş kalmaz.
  • سوی انگوری همی‏رانند تیز ** تا دویی برخیزد و کین و ستیز
  • Hepsi de üzüm olup derilerini yırtarlar da birleşirler, vasıfları da birlik olur. 3725
  • پس در انگوری همی‏درند پوست ** تا یکی گردند و وحدت وصف اوست‏
  • Dost, düşman ikiliktedir. Fakat hiç, bir olan, kendisiyle savaşır mı?
  • دوست دشمن گردد ایرا هم دو است ** هیچ یک با خویش جنگی در نبست‏
  • Aferin, üstat Aklı Küll’e, yüz binlerce zerreye birlik bahşetti.
  • آفرین بر عشق کل اوستاد ** صد هزاران ذره را داد اتحاد
  • Yerde topak, topak dağınık topraklara benzerlerken testici, hepsini de birleştirdi, bir testi yaptı.
  • همچو خاک مفترق در رهگذر ** یک سبوشان کرد دست کوزه‏گر
  • Gerçi suyla toprağın birleşmesi, nakıstır, can, buna benzemez.
  • که اتحاد جسمهای آب و طین ** هست ناقص جان نمی‏ماند بدین‏
  • Fakat burada apaçık bir misal getirsem korkarım aklın karışır. 3730
  • گر نظایر گویم اینجا در مثال ** فهم را ترسم که آرد اختلال‏
  • Süleyman şimdi de var ama biz uzağı görme neşesiyle onu göremiyoruz.
  • هم سلیمان هست اکنون لیک ما ** از نشاط دور بینی در عما
  • Uzağa bakış, insanı kör eder. Sarayda uyuyanın sarayı görmediği gibi.
  • دور بینی کور دارد مرد را ** همچو خفته در سرا کور از سرا
  • Biz ince sözlere dalmışız, onlarla uğraşıp duruyoruz. Düğümleri çözme sevdasına tutulmuşuz.
  • مولعیم اندر سخنهای دقیق ** در گرهها باز کردن ما عشیق‏
  • Düğümleri bağlayıp çözdükçe şüpheye düşmeyi, cevap vermeye kalkışmayı uzatıp gideriz.
  • تا گره بندیم و بگشاییم ما ** در شکال و در جواب آیین فزا
  • Tuzağın bağını gâh çözüp bağlayan, bu suretle bu işte maharet kazanan kuş gibi... 3735
  • همچو مرغی کاو گشاید بند دام ** گاه بندد تا شود در فن تمام‏
  • Böyle kuş sahradan, çayırdan mahrumdur, ömrü düğümü açıp çözmede harcolur gider!
  • او بود محروم از صحرا و مرج ** عمر او اندر گره کاری است خرج‏
  • Filvaki hiçbir tuzağa zebun olmaz ama günden güne kanatları tutulur, uçmaz olur.
  • خود زبون او نگردد هیچ دام ** لیک پرش در شکست افتد مدام‏
  • Bağ çözüp bağlamakla az uğraş da kanatların tutulmasın, uçmadan kalmayasın.
  • با گره کم کوش تا بال و پرت ** نگسلد یک یک از این کر و فرت‏
  • Yüz binlerce kuşun kanadı kırıldı da yine o ârızalı yerlerdeki tuzakları gidermedi.
  • صد هزاران مرغ پرهاشان شکست ** و آن کمین گاه عوارض را نبست‏
  • Kuran’da onların ahvalini oku haris adam: “Bütün şehirlerde gezip dolaştılar, her tarafı elde ettiler.” Bak hele “Bir kurtuluş var mı?” 3740
  • حال ایشان از نبی خوان ای حریص ** نقبوا فیها ببین هل من محیص‏
  • Türk, Rum ve Arabın kavgasından engûr ve inep şüphelerine düşmekten başka bir şey çıkmaz.
  • از نزاع ترک و رومی و عرب ** حل نشد اشکال انگور و عنب‏
  • Manevi dilleri bilen Süleyman gelmedikçe bu ikilik kalkmaz.
  • تا سلیمان لسین معنوی ** در نیاید بر نخیزد این دوی‏
  • Kavgacı kuşlar, hepiniz doğan gibi şehriyarın şu davulunu duyun!
  • جمله مرغان منازع بازوار ** بشنوید این طبل باز شهریار
  • Aranızdaki ihtilâfı bırakın da ruhunuzu her yandan şâdedin.
  • ز اختلاف خویش سوی اتحاد ** هین ز هر جانب روان گردید شاد
  • Nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa dönün. O Süleyman, sizi kendine teveccühten men etmedi ki. 3745
  • حیث ما کنتم فولوا وجهکم ** نحوه هذا الذی لم ینهکم‏
  • Fakat kör kuşlarız, terbiyeden hayli uzağız. O Süleyman’ı bir an bile tanımadık gitti!
  • کور مرغانیم و بس ناساختیم ** کان سلیمان را دمی نشناختیم‏
  • Baykuşlar gibi doğanlara düşmanız, hulâsa viranelerde kalmışız.
  • همچو جغدان دشمن بازان شدیم ** لاجرم وامانده‏ی ویران شدیم‏
  • Bilgisizliğimiz, körlüğümüz son derecede. Bu yüzden de Allah azizlerini incitmeye kastediyoruz.
  • می‏کنیم از غایت جهل و عما ** قصد آزار عزیزان خدا
  • Süleyman’dan aydınlanan kuşlar, nasıl olur da suçsuz, sebepsiz bir kuşun kanadını yolarlar?
  • جمع مرغان کز سلیمان روشنند ** پر و بال بی‏گنه کی بر کنند
  • Kanadını yolmak şöyle dursun, onlar, âcizlere yem verirler. O kuşlarda aykırılık ve kin yoktur. Hoş kuştur onlar, hoş kuş! 3750
  • بلکه سوی عاجزان چینه کشند ** بی‏خلاف و کینه آن مرغان خوشند
  • Onların hüthüteleri kutlulamak üzere yüzlerce Belkıs’ın yolunu açar;
  • هدهد ایشان پی تقدیس را ** می‏گشاید راه صد بلقیس را