English    Türkçe    فارسی   

3
2485-2534

  • Ondan sonra öküzü kesene “Gel buraya hak sahibi, bu yüzü karadan hakkını al” dedi. 2485
  • بعد از آن گفتش بیا ای دادخواه ** داد خود بستان بدان روی سیاه
  • Davud Aleyhisselâm’ın bu delili gösterdikten sonra katilin kısas edilmesini emretmesi
  • قصاص فرمودن داود علیه السلام خونی را بعد از الزام حجت برو
  • Aynı bıçakla o adamın da öldürülerek kısas edilmesini emretti. Ne hile yaparsa yapsın, Allah bilgisinden kurtulabilir mi hiç?
  • هم بدان تیغش بفرمود او قصاص ** کی کند مکرش ز علم حق خلاص
  • Allah’ın hilmi, müdarada bulunur. Bulunur ama adam, haddi aşınca iş değişir, meydana çıkar.
  • حلم حق گرچه مواساها کند ** لیک چون از حد بشد پیدا کند
  • Kan uyumaz. Gönüllere onu araştırmak, müşkülü halletmek merakı düşer.
  • خون نخسپد درفتد در هر دلی ** میل جست و جوی و کشف مشکلی
  • Kıyamet gününün sahibi olan Allah’ın adaleti, şunun, bunun gönlünden zuhur eder durur.
  • اقتضای داوری رب دین ** سر بر آرد از ضمیر آن و این
  • “Filân ne oldu, hali nedir, kim öldürdü acaba?” diye topraktan ekin fışkırır gibi şunun, bunun gönlünden meraklar fışkırır. 2490
  • کان فلان چون شد چه شد حالش چه گشت ** همچنانک جوشد از گلزار کشت
  • Gönüllerdeki bu meraklar, bu araştırmalar, bundan bahsetmeler, hep o kanın kaynamasıdır.
  • جوشش خون باشد آن وا جستها ** خارش دلها و بحث و ماجرا
  • O adamın gizli sırrı meydana çıkınca Davud’un mucizesi halka yayıldı; bu mucize bir dereceyken halk tarafından âdeta iki derece meşhur oldu.
  • چونک پیداگشت سر کار او ** معجزه داود شد فاش و دوتو
  • Herkes baş açık gelip yerlere secde etmekte,
  • خلق جمله سر برهنه آمدند ** سر به سجده بر زمینها می‌زدند
  • “Biz doğuştan körmüşüz, senden yüzlerce şaşılacak şey gördük.
  • ما همه کوران اصلی بوده‌ایم ** از تو ما صد گون عجایب دیده‌ایم
  • Taş, Talût’la beraber savaşa giderken sana söyledi, beni al dedi. 2495
  • سنگ با تو در سخن آمد شهیر ** کز برای غزو طالوتم بگیر
  • Sen elinde bir sapan, üç tane de taş olduğu halde geldin, yüz binlerce adamı birbirine kattın, kırdın, geçirdin.
  • تو به سه سنگ و فلاخن آمدی ** صد هزاران مرد را بر هم زدی
  • Taşların yüz binlerce parçaya ayrıldı, her parçası bir düşmanın kanını içti.
  • سنگهایت صدهزاران پاره شد ** هر یکی هر خصم را خون‌خواره شد
  • Demir, elinde mum gibi yumuşadı, onunla zırh yaptın, bu da âleme yayıldı, herkes bildi.
  • آهن اندر دست تو چون موم شد ** چون زره‌سازی ترا معلوم شد
  • Dağlar sana şükredici risaleler oldu, seninle berber adam gibi Zebur okudular!
  • کوهها با تو رسایل شد شکور ** با تو می‌خوانند چون مقری زبور
  • Senin sözünle yüz binlerce kişinin can gözü açıldı, gayb âlemine hazırlandı. 2500
  • صد هزاران چشم دل بگشاده شد ** از دم تو غیب را آماده شد
  • Fakat onların hepsinden kuvvetli mucizen bu: Sen, insana hayat bağışlamaktasın, bu bağışlaman daimî,
  • و آن قوی‌تر زان همه کین دایمست ** زندگی بخشی که سرمد قایمست
  • Zaten bütün mucizelerin canı da bu… Ölüye ebedî hayat bağışlamak!” demekteydi.
  • جان جمله‌ی معجزات اینست خود ** کو ببخشد مرده را جان ابد
  • Zalim öldürüldü, bütün bir dünya dirildi. Halkın hepsi de yeni baştan Allah’a kul oldu.
  • کشته شد ظالم جهانی زنده شد ** هر یکی از نو خدا را بنده شد
  • İnsanın nefsi, öküzü öldüren davacıya benzer, öldüren de akıldır. Davud, Tantı yahut Allah vekili olan şeyhtir. Zalim, onun yardımıyla öldürülebilir. Çalışıp kazanamadan hesapsız rızık, onun himmetiyle elde edilebilir… İnsan, onun sayesinde devlete erişir, zenginleşir
  • بیان آنک نفس آدمی بجای آن خونیست کی مدعی گاو گشته بود و آن گاو کشنده عقلست و داود حقست یا شیخ کی نایب حق است کی بقوت و یاری او تواند ظالم را کشتن و توانگر شدن به روزی بی‌کسب و بی‌حساب
  • Nefsini öldür de âlemi dirilt. Nefis, efendisini öldürmüştür; sen, onu kendine kul, köle yap!
  • نفس خود را کش جهانی را زنده کن ** خواجه را کشتست او را بنده کن
  • Kendine gel, öküzü dâva eden senin nefsindir; kendisini efendi yerine koymuştur, ululuk taslamaktadır. 2505
  • مدعی گاو نفس تست هین ** خویشتن را خواجه کردست و مهین
  • Öküzü öldüren de aklındır. Hadi, artık ten öküzünü öldüreni inkâr etme!
  • آن کشنده‌ی گاو عقل تست رو ** بر کشنده گاو تن منکر مشو
  • Akıl bir esirdir. Daima Hak’tan zahmetsizce bir rızık, tabak tabak nimetler ister.
  • عقل اسیرست و همی خواهد ز حق ** روزیی بی رنج و نعمت بر طبق
  • Onun zahmetsizce rızıklanması neye bağlıdır? Kötülüğün aslı olan öküzün öldürülmesine.
  • روزی بی رنج او موقوف چیست ** آنک بکشد گاو را کاصل بدیست
  • Nefis, “Benim öküzümü nasıl olurda öldürürsün?” der. Çünkü nefis öküz, ten suretidir.
  • نفس گوید چون کشی تو گاو من ** زانک گاو نفس باشد نقش تن
  • Velinimet zâde olan akıl, ihtiyaçlar içinde kalmış, kanlı katil nefis, efendi olmuş, öne geçmiş! 2510
  • خواجه‌زاده‌ی عقل مانده بی‌نوا ** نفس خونی خواجه گشت و پیشوا
  • Zahmetsiz rızık nedir, bilir misin? Ruhların gıdası, peygamberlerin rızıkları.
  • روزی بی‌رنج می‌دانی که چیست ** قوت ارواحست و ارزاق نبیست
  • Fakat bunu elde etmek, öküzü öldürmeye bağlıdır. Hazine öküzün içindedir ey hazine arayan, yerleri kazıp duran!
  • لیک موقوفست بر قربان گاو ** گنج اندر گاو دان ای کنج‌کاو
  • Dün biraz bir şey yemiştim, onun için lâyıkıyla anlatamıyorum. Yoksa bunu tamamıyla anlatır, yuları anlayışının eline teslim ederdim.
  • دوش چیزی خورده‌ام ور نه تمام ** دادمی در دست فهم تو زمام
  • Ama dün bir şey yedim demem de masaldan ibaret… Çünkü ne gelirse o gizli evden geliyor.
  • دوش چیزی خورده‌ام افسانه است ** هرچه می‌آید ز پنهان خانه است
  • Güzel gözlülerden işve, cilve öğrenmişsek neden gözümüzü sebeplere dikip duruyoruz. 2515
  • چشم بر اسباب از چه دوختیم ** گر ز خوش‌چشمان کرشم آموختیم
  • Sebeplerin de başka sebepleri var. Sebebe bakma da asıl ona bak!
  • هست بر اسباب اسبابی دگر ** در سبب منگر در آن افکن نظر
  • Peygamberler, sebepleri gidermek için geldiler. Mucizelerini ta Zuhal yıldızına ulaştırdılar.
  • انبیا در قطع اسباب آمدند ** معجزات خویش بر کیوان زدند
  • Sebep ve vesilesiz denizi böldüler, ekmeksizin buğday yığınını buldular.
  • بی‌سبب مر بحر را بشکافتند ** بی زراعت چاش گندم یافتند
  • Çalışmaları yüzünden kum taneleri un olurdu. Keçinin yünlerini çektiler mi ellerinde ibrişim olurdu.
  • ریگها هم آرد شد از سعیشان ** پشم بز ابریشم آمد کش‌کشان
  • Bütün Kur’an, sebebi gidermeye aittir. Zahiren yoksul olan Peygamber’in yüceliğini, yine zahiren yüce olan Ebuleheb’in helâkini anlatır durur. 2520
  • جمله قرآن هست در قطع سبب ** عز درویش و هلاک بولهب
  • Ebabil kuşları iki üçtaş attılar mı o koca Habeş ordusunu kırıp geçirirler.
  • مرغ بابیلی دو سه سنگ افکند ** لشکر زفت حبش را بشکند
  • Ta yukarılarda uçan kuşun attığı bir taş, fili delik deşik eder.
  • پیل را سوراخ سوراخ افکند ** سنگ مرغی کو به بالا پر زند
  • Öldürülmüş adama kesilmiş öküzün kuyruğuyla vur da hemen dirilsin, kefeniyle kalksın.
  • دم گاو کشته بر مقتول زن ** تا شود زنده همان دم در کفن
  • Kesilmiş boğazı, yerinden davransın, kanını dökenlerden kanını istesin denir.
  • حلق‌ببریده جهد از جای خویش ** خون خود جوید ز خون‌پالای خویش
  • Bunlar ve bunlara benzer daha nice şeyler var… Kur’an, baştan sona sebepleri, illetleri nefyeder vesselâm. 2525
  • همچنین ز آغاز قرآن تا تمام ** رفض اسبابست و علت والسلام
  • Fakat bunları anlamak, işi uzatıp duran aklın harcı değildir. Kulluk et de bunlar sana keşfolsun!
  • کشف این نه از عقل کارافزا شود ** بندگی کن تا ترا پیداشود
  • Felsefeye sarılan kişinin aklı, akılla anlaşılabilen şeylere bağlanmış kalmıştır. Fakat temiz ve pak kişi, aklın aklının (Akl-ı Küll’ün) tek binicisi oldu.
  • بند معقولات آمد فلسفی ** شهسوار عقل عقل آمد صفی
  • Aklının aklı içtir, senin aklınsa kabuk. Hayvan midesi daima kabuk arar.
  • عقل عقلت مغز و عقل تست پوست ** معده‌ی حیوان همیشه پوست‌جوست
  • İç arayan, kabuğu sevmez, ondan usanır, bıkar. İç temiz kişilere helâldir, temiz kişilere.
  • مغزجوی از پوست دارد صد ملال ** مغز نغزان را حلال آمد حلال
  • Kabuktan ibaret olan akıl, bir işi yüzlerce delille ancak anlayabilir. Fakat Akl-ı Kül, doğru olduğunu bilmediği yola adımını atar mı hiç? 2530
  • چونک قشر عقل صد برهان دهد ** عقل کل کی گام بی ایقان نهد
  • Akıl, defterleri baştanbaşa karalar durur. Aklın aklıysa bütün âlemi ayla, doldurur, nurlandırır.
  • عقل دفترها کند یکسر سیاه ** عقل عقل آفاق دارد پر ز ماه
  • O, karadan da kurtulmuştur, aktan da. Onun ayının nuru, gönle de yayılmıştır, sana da.
  • از سیاهی و سپیدی فارغست ** نور ماهش بر دل و جان بازغست
  • Cüz’i akıl bu karayla akı, yine kadirden, bir yıldız gibi parlayıp âlemi aydınlatan Kadir gecesinden elde etmiştir.
  • این سیاه و این سپید ار قدر یافت ** زان شب قدرست کاختروار تافت
  • Keseyle dağarcığın değeri altındadır. İçinde altın olmayan keseyle dağarcığın ne kıymeti var?
  • قیمت همیان و کیسه از زرست ** بی ز زر همیان و کیسه ابترست